4 Haziran 2007 Pazartesi

Breznitsa Usulü Helva

Breznitsadan helva


Malzemeler:
Yarım litre sıvı yağ, yarım kg mısır unu, yarım kilo buğday unu.
Şurup için 1 litre su ve 1 kg şeker.

Yapılışı:
Bir tencerede sıvı yağı iyice kızdırın. Önceden karıştırdığınız unları azar azar ekleyin. Devamlı karıştırarak, açık kahverengine gelinceye kadar kavurun. Ayrı bir tencerede su ve şekeri bir kac dakika kaynatarak şurubu hazırlayın. Her iki karışım hazır olunca bir kenara çekerek ağaçtan bir kaşıkla iyice karıştırın. Servis sıcak yada soğuk yapılabilir.

Afiyet olsun!

Pancar Yapraklı Köfteler

Pancar yapraklı köfteler

Malzemeler:
30 adet pancar yaprağı, 3 adet yumurta, 1 çorba kaşığı un, 1 baş soğan, 4 diş ezilmiş sarmısak, 250 gr beyaz peynir, karabiber, tuz ve nane.

Yapılışı:
Temizleyip, yıkadıktan sonra pancar yapraklarını doğrayın ve kaynayan suya salıp yumuşayınca çıkarın. Bir süzgeçten geçirin ve derin kaba koyun. Diğer malzemeleri ilave etikten sonra iyice karıştırın. Karışımdan köfte şekline getirdiklerinizi yumurta ve una bandırarak kızartın.

Susamlı Börek

Susamlı börek

Malzemeleri:
1,5 kg un, 500 gr yoğurt, 3 adet yumurta, 1 paket taze maya, 1 çorba kaşığı tuz, 1 çorba kaşığı şeker ve susam.

Yapılışı:
Mayayı şeker ve tuzla karıştırın; ayrıca yumurta ve yoğurtu karıştırın. Yoğurt ve maya karışımını birleştirerek karıştırın. Önceden unu döktüğünüz tavada bir çukur yaparak ortasına yoğurt karışımı ekleyin. Yumuşak bir hamur haline gelinceye kadar karıştırın. Yarım saat bekletin, kabarsın... Daha sonra yaklaşık 20 adet parçaya bölün. Her parçayı açın ve rulo şeklinde yuvarlayarak önceden yağlanmış tavaya dizin. Yarım saat daha bekletikten sonra üzerine yumurtanın sarısını sürün ve susam serpin. Orta sıcaklıktaki fırında 40 dk kadar yada börek kızarıncaya kadar pişirin.

20 Mayıs 2007 Pazar

Pomak Mutfahi

POMAK BÖREĞİ
MALZEME:
Yufka 1kg.........Pırasa 3adet
Bulgur 1kgSıvıyağ 200 grSüt ...........1fincan
Yoğurt
Yumurta .........Salça .............Karabiber
YAPILIŞI:
Pırasa ayıklanır piyaz şeklinde doğranır. Bir miktar yağda sote edilir, yıkanmış bulguru da ilave edip tuz karabiber eklendikten sonra yarım su bardağı suyla bir çorba kaşığı salça eklenir, demlenmeye bırakılır. Orta boy bir tepsinin dibi hafif yağlanır yufka serilir süt yumurta ve yoğurt ve sıvıyağdan hazırlanan karışımı gezdirin, tekrar bir yufka tekrar sos dökülür, demlenen pırasalı bulgurumuzu yufkaların ortasına yaydıktan sonra sırasıyla yufka sos olmak üzere yufka bitene kadar işlem tekrarlanır. Kalan sosun tamamı da böreğimizin üzerine döktükten sonra 180 derece ayarlı fırınımızda 20 dk pişirilir, pişme işlemi bittikten sonra böreğimizin üst kısmının yumuşak kalması için damla şeklinde su serpiştirilir.
AFİYET OLSUN.
Ek olarak
Kasha: Mısır unu ve sütten yapılan harika bir muhallebi.
Pita:Yufkadan yapılan kat kat bir börek
Pomak Baklavası: Önce yağ, un ve sütten oluşan karışım kavrulur, fırınlanır, şerbetlenir. Kıvamı tutturmak zordur. Ağır bir tatlı.
Tiganisa: Bunu bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Peksimet, lokma, pişi gibi kullanılan isimleri de vardır.
Pomak Ekmeği: Genelde köy fırınlarında yapılır. Fırınlanmadan 1gün önce dinlendirilir. Harcında patates rendesi de bulunur. Sıcak sıcak fırından çıktığında tereyağı ve salçayla harika bir kombinasyon oluşturur.
Kombarnik-Patatesli börekKori- Yufka şeklinde açılır, güneşte kurutulur ,sonra kırılır büyük parçalara ve fırında biraz kızartılır, makarna şeklinde hazırlanır.
Tranu- Buğday hamurundan pilav gibi taneler yapılır ve süt ile hazırlanır.
Kutmac- Koyunların sütü çok az kaldığında, son sütlerden çok yavaş ateşte uzun süre koyulaşıncaya kadar pişirilen süt.
Siyara- İneklerin doğumdan sonra ilk sütlerden ya böyle direk pişirilir yada börek yapılır.
Urda- Bir tür taze peynir.
Varyavu- Pilav ve dana yada koyun etinden bir yemek, genelde düğünlerde insanlara ikram edilir.
Pitar- Bir hayvanın ciğer, bağırsak vb. gibileri iyice temizlenir sonra biraz haşlanır. Çok ufak şekilde doğranır ve bol yağda uzun bir süre kızartılır. Bu hazır olunca kaplara dökülür ve iyice sertleştikten sonra kaplardan çıkarılır ve sucuk gibi bir yerlere asılır. Biraz sazdırma'ya benzer. Güzel meze olur, hem soğuk hemde ısıtılmış şekilde yenebilir.
Pastarma- Tuzda kurutulan genelde koyun, kuzu eti. Bol suda bir gece bekletikten sonra fasülye, mercimek gibi yemeklerde kullanır. Yada kor üzerinde kızartılır, çok lezetli kokusu olur. Genelde kış mevsimlerinde kullanılır.
Ceverme- Buda sanırım biraz diğerlerinden değişik. Mutlaka bir kuzu yada oğlak olmalı ve içinede “resilka” pilavdan ve hayvanın ciğer vb. gibilerinde hazirlanan bir karışım onu içine doldurarak dikerek fırında uzun zaman kızartılır.
Nohut ekmeği(nohutin lap) Bayram arifesinden bir gün önce hazırlıklarına başlanan Nohuk ekmeği O güne özel olarak bu konuda ehil bir kadın tarafından yapılan Nohutlu mayadan almak için her haneden bir kişi sabah ezanından önce maya’yı yapan haneye giderler . Sıraya girerek paylarına düşen maya’yı aldıktan sonra , arife günü her evde mayası nohut’tan olan somun şeklinde
Nohut Ekmek( Nohutın leb) yapılır . Bu ekmekler tepsiye dizilerek her somun ekmeğin üzerine bir parça toz şeker yada lokum konularak tepsinin üzeri peşkir(Havlu) ile örtülerek aynı sokakta bulunan tüm komşulara anne veya kızlar tarafından dağıtılır.Buna Pomakça’da (Pudava) denilir.Sırf Bayramlarda yapilan bu gelenek sırasında çocuklar komşulardan gelen ekmeğin üzerindeki tatlı çeşitlerini kapmak için saldırır.Güzelliğide burda zaten.
Kurkuvach(Kuvastra): Sonbahar mevsiminde koyun veya keçilerin sütten kesileceği zaman son sütlerinden yapılır.Süt kaynatılır.Kaynadıktan sonra içine az bir tuz atılır ve soğumaya bırakılır.Bu sırada başka bir kap içerisinde daha önceden hazırlanmış peynirler parça parça kırılır ve kaynatılmış olan sütün soğumasından sonra süt peynir kırıntılarının üzerine dökülür. Ayrıca daha lezziz olması için bu karışımın içine suda az haşlanmış yeşil biber( tatlı veya acı) konulup 3-4 gün soğuk bir yerde dinledirilir. ve sonrasında yenilebilir duruma gelmiş olur.
İSMİDAL:Rodoplara mahsus hem yemek hem tatlıEkmek; İsmidal teknesi denen tahta tekneye yada bir tencereye doğranır. Yağ kızartılıp bu ekmek parçalarının üzerine dökülür. Şeker yada tatlı bir şey (pekmez yada bal) eklenir ve karıştırılır. Hem tatlı hem de yemek niyetine afiyetle yenir.

1 yorum:
şeyma dedi ki...
dobra veçar bende kaçamağın tarifini vermek istedim
= KAÇAMAK
=MALZEME
1 kg mısır unu2 kg su250 gr tereyağüzerine isteğe bağlı ekşimik(urda)veya pekmez
YAPILIŞI=su kaynatılır.kaynatılan suyun içine mısır unu koyulur.tencerenin ortasına delik açmak amacıyla oklava yardımı ile karıştırılır.koyu ve yumuşak bir kıvam aldıktan sonra ocaktan alınır.başka bir tepsiye erimiş tereyağı gezdirilir.daha sonra pişen karışımdan kaşık kaşık alınıp tepsiye koyulur.üstüne tekrar bolca tereyağı dökülür. isteğe bağlı olarak üstüne pekmez veya ekşimik koyulark yenir.AFİYET OLSUN..

Gurnik

GURNİK
Malzemeler: 1 kg. Ispanak 2 orta boy kuru soğan 2 yumurta 1 tatlı kaşığı tuz 1 çay fincanı bulgur 1 yemek kaşığı kuru nane 250 gram nor 1 kg. buğday unu 1 kahve fincanı sıvı yağ Yapılışı: Ispanaklar tuzla ovularak, içine küçük küçük doğranmış kuru soğan, yumurta, önceden ıslatılmış bulgur, nane ve nor iâve edilerek iyice harmanlanır. Başka bir yerde, buğday ununa ılık su ve tuz ilâve edilerek bulamaç haline gelene kadar karıştırılır. Un ve sudan elde edilen karışımın yarısı sıvı yağ ile önceden yağlanmış tepsiye dökülür, diğer yarısı da araya konan ıspanaklı karışımın üzerine dökülür ve kızgın fırında yarım saat pişirilir.

Maglube

Maglube
Maglube (4 Kişilik)
Malzemeler: 750 gram kuşbaşı et 2 su bardağı pirinç 3 su bardağı sıcak su 3-4 adet orta boy patates, 1 çay bardağı konserve bezelye, 1 adet orta boy havuç, tuz, karabiber, 1 çorba kaşığı tereyağı veya margarin Pilav için: 2 su bardağı pirinç 3 su bardağı sıcak su Yarım su bardağı mısırözü yağı, Tuz Patatesleri kızartmak için: 1 su bardağı sıvı yağ, 1 adet et suyu tableti (arzuya göre) HAZIRLANIŞI : Pirinci sıcak tuzlu suda 15-20 dakika bekletelim. a- Etleri düdüklü tencereye alalım. Üzerine biraz çıkacak kadar sıcak su ekleyelim. Orta hararetli ateşte haşlayalım. Etler yumuşadığında içine tereyağını, tuzu ve karabiberi ekleyip, 5 dakika daha pişirelim. Konserve bezelyeleri ve haşlayıp, küp küp doğradığımız havucu ekleyip, yayvan bir tencereye yerleştirelim. b- Patatesleri yarım parmak kalınlığında yuvarlak dilimler halinde keselim. Kızgın sıvı yağda yarı yarıya pişecek şekilde kızartalım. Etlerin üzerine bir sıra patates döşeyelim. Arzuya göre tencerenin kenarlarına da bir sıra patatesi dik olarak yerleştirelim. c- Pirinçlerin suyunu süzüp, nişastası gidene dek birkaç su yıkayalım. Sularını süzelim. Ayrı bir tencereye sıvı yağı alıp, kızdıralım. Pirinçleri şeffaflaşana dek kavuralım. Kavrulan pirinçleri yayvan tenceredeki patateslerin üzerine yayalım. 3 su bardağı sıcak suya arzuya göre 1 et suyu tabletini ve yeterince tuzu ilave edip, karıştıralım. Et suyu eridiğinde tencerenin kenarından yavaşça suyu boşaltalım. Tencerenin kapağını örtüp, ağır ateşte pirinçler suyunu çekip, üzeri göz göz olana dek pişirelim. Ateşten alıp, tencerenin üzerine temiz bir bez örterek 15 dakika demlenmeye bırakalım. Tencereyi düz bir servis tabağına ters çevirerek yemeğimizin şeklini bozmadan özenle çıkartalım

Lutuka

Lutuka
MALZEMELER (5 kişilik)
1,5 kg patlıcan, ½ kg çarliston biber, 1 kg domates, 1 çay bardağı zeytinyağı, 1 çay bardağı sirke, 1 demet maydanoz, 1 baş ezilmiş sarımsak. Patlıcan, biber ve domatesler ateşte közlenir. Kabukları soyulup bir kap içine küçük küçük doğranır. Domateslerin suyunun kalmaması için kısa bir süre ateşte kavrulması iyi olur. Domatesin pişirilmesi sırasında içine ezilmiş sarımsak ilave edilir. Karışımın pişmesinden sonra ayrı bir kapta doğranmış olan patlıcan ve biberlerin içine bu domates karışımı ilave edilir. Üzerlerine maydanoz ilave edilip servis tabağına alınır.

Keshkek

KESHKEK
Malzemeler: 1 1 kilogram taşta çekilmiş bulgur 1 1 küçük tavuk 250 gram tereyağı Tuz
Yapılışı: Temizlenip haşlanmış tavuk, küçük küçük doğranır ve akşamdan ıslatılmış buğdayla karıştırılır. Daha sonra bu karışım tavuk suyu ile tuzu ilâve edilerek pişene dek kaynatılır. Pişince üzerine kavrulmuş tereyağı gezdirilir.
Afiyet olsun...
Kaynak Kişi:Zeynep Ali Yaşı: 83 Doğum yeri: Gümülcine (Komotini) Yöre: )

Kashli Malay

KASHLI MALAY
Malzemeler: 3 yumurta 2 pırasa Bir su bardağı süt Bir tatlı kaşığı tuz Mısır unu
Yapılışı: Yumurtalar bir kabın içinde iyice çırpıldıktan sonra, içine süt ve tuz ilave edilir. Bulamaç haline gelene kadar da, bu karışıma mısır unu ilave edilir. Son olarak, doğranmış pırasalar da katıldıktan sonra, bu karışım önceden yağlanmış orta boy bir tepsiye dökülüp, kızgın fırında pişirilir. Afiyet olsun... Kaynak Kişi:Lütfiye Ahmet Yaşı: 48 Doğum yeri: Gümülcine (Komotini) Yöre: )

Akitma

AKITMA
MALZEMELER :
Yaş maya, 1 Bardak ılık süt , Yarım çay bardağı sıvı yağ, Bir yumurta sarısı , Tuz, Aldığı kadar un ,Margarin
HAZIRLANIŞI :
Yaş maya ılık sütle az ezilerek, havuz halindeki unun ortasına alınır. Bir yumurta sarısı ve azar azar süt, yağ ve tuz ilave edilerek boza kıvamında bir hamur elde edilir. Bu hamur hacminin iki-üç katına kadar ulaşacak şekilde orta sıcak bir yerde mayalanmaya bırakılır. Arada köpük köpük kabaran bu cıvık hamur kaşıkla oturaklaştırılır. Yanmaz bir geniş tabanlı tavaya çok az yağ sürülüp, ardından bir kepçe ile mayalı hamurdan kızgın tavaya dökülür. İnce olması için dökülen hamur el marifetiyle çevrilerek tavanın tabanına yayılır. Bir kaç dakika sonra göz göz olan ve altı hafif kızaran hamur ters yüz edilir. Kenara alınan AKITMA katları arasına margarin-tereyağ sürülerek tatlandırılır. İçerisine tereyağ sürülerek, domates-biber-maydanoz-soğandan-sumaktan oluşan bir salata malzemesi veya çökelek konularak afiyetle yenilir.

Borani

Borani (6 Kişilik)
Malzemeler:
1 Kg Ispanak 1 Çay Bardağı Sıvıyağ 3 Çorba Kaşığı Un 2 Çay Bardağı Süt 1/2 Çay Bardağı Su Tuz Yoğurt ve Sarmısak 1 Çorba Kaşığı Salça 1 Çorba Kaşığı Tereyağı
HAZIRLANIŞI :
Ispanakları bol suyla birkaç kere yıkayın. Yapraklarını dallarından ayırın.Yaprakları mümkünse elle, bıçak kullanmadan ufaklı parçalara ayırın. Bir tencerede, bir miktar tuzlu suyu kaynatın. Ispanakların yapraklarını kaynayan suya atıp, 4-5 dakika kadar pişirerek yumuşatın. Delikli kepçeyle çıkarın. Bir süzgecin içine koyarak fazla suyunu salmasını bekleyin. Küçük bir tencereye bir çay bardağı sıvı yağı koyun. İçine unu ilave edin. Sürekli karıştırarak un pembeleşinceye kadar kavurun. Süt ve suyu ilave edin. Bu karışım koyu muhallebi kıvamına gelince içine ıspanakları ekleyin. 1 dakika kadar birlikte kavurduktan sonta ateşten alın. Üzerine sarmısaklı yoğurt yayın. Yoğurdu mümkünse çatal veya bir mikserle biraz çırparak, biraz akışkan bir hal almasını sağlayın. Salçayı tereyağıyle birlikte biraz pişirin. Arzu edilirse, kırmızı toz biber veya pul biber ile az kuru nane de yağ ile yakılabilir. Yemeğin üzerine sosu gezdirip, servis yapın. Afiyet olsun..

Chiplak

ÇIPLAK
Malzemeler : 3 su bardağı mısır unu bir demet pırasa 1 su bardağı sıvı yağ 1 buçuk bardak yoğurt 1 çay kaşığı karbonat, tuz, baharat
Hazırlanışı :
Pırasalar ince ince kıyılıp, sıvıyağda arzu edilen baharatlar ve tuzla kavrulur. Özellikle pul biber çok yakışır. Mısır unu, 2/3 su bardağı sıvı yağ, tuz, yoğurt ve ılık su ile yoğrulur. Kek kıvamında bir yarı akışkan hamur elde edilir. Bu hamurun yarısı ayrılır ve orta boy yağlanmış bir tepsiye yayılıp, üzerine pırasalı harç konulur. Artan 1/3 su bardağı yağ kaşıkla pırasalı harcın üzerine gezdirilir.Hamurun diğer yarısı, biraz ılık su ve istenirse biraz daha yoğurt ve sıvıyağ eklenerek, alt kattaki hamurdan daha akışkan hale getirilir.İkinci kat hamurun biraz daha akışkan olması bu tarifin püf noktasıdır. Bu hamur da pırasalı harcın üzerine yayılır. Bir bıçakla sık sık delinerek pişip pişmediği kontrol edilerek, 1 saate yakın fırına verilir. Servis edilirken tepsinin ortasındaki kısım çıkartılır. Orta yere bir sahan cacık konularak sofraya getirilir ve ılık ılık yenir. Bilgi Notu : Arnavutların Pilaska böreğine benzemesine karşılık, ÇIPLAK daha çok Bulgaristan göçmenlerince ve özellikle Pomak'larca yapılan bir tariftir. Pilaskaya göre küçük farklılıklar gösterir. Bu tarifte, iki ayrı kıvamda harç vardır ve harç orta yere ayrı bir katman gibi yayılır.Oysa Pilaskada harç bütün hamurun içine karıştırılıp fırına verilir. Afiyet olsun...

Popara

POPARA
Malzemeler: 2-3 baş kuru soğan. 4-5 olgun domates. 2 yumurta. 1 kahve kaşığı kımızı biber. Yarım kahve kaşığı kara biber. Yarım su bardağı ılık su. 2-3 dilim bayat ekmek. 2-3 yemek kaşığı tereyağı. Yeteri kadar tuz. Yapılışı: Soğan ve domates küçük küçük doğranıp kavrulur, içine yumurtalar ilave edilip karıştırılır. Tuz, karabiber, kırmızı biber eklendikten sonra, içine ılık su katılır ve bir süre daha kaynatılır. Bu karışım, önceden bir tepsi içine küçük küçük doğranmış bayat ekmekler üzerine dökülür. Bunların üzerine de kavrulmuş tereyağı gezdirilir. Afiyet olsun... Kaynak Kişi: Fatma İsmail Yaşı: 76 Doğum yeri: Kozluköy (Ariana) Yöre: Gümülcine (Komotini

POPARA
Papara çok eski bir Balkan yemeğidir. İlk geleneksel tarif ( ilk vereceğimiz tarif... ), Balkan savaşları sırasında, yokluk yıllarında, eldeki kısıtlı malzemeyle uydurulmuş bir yemek olduğu yönündedir. Eldeki kuru ekmek parçalarının değerlendirmesi bu yemekte temel amaçtır. Daha sonraki dönemlerde, Balkanlarda yöresel farklıklıklar sebebiyle, benzer tarifler de mutfağımızda yer almıştır. Bu farklılıklar da aşağıda yer alacaktır. POPARA ( Geleneksel Tarif ) MALZEMELER : Bir baş soğan ,1 buçuk bardak su, 750 gr bayat ekmek , Bir tatlı kaşığı tuz , Bir tatlı kaşığı kırmızı pul biber ,250 gr tereyağ veya margarin ,Bir yemek kaşığı salça HAZIRLANIŞI Margarini kısık ateşin üzerinde erimeye bırakın Daha sonra ince ince kıyılmış olan soğanımızı margarinin üzerine atın ve soğanlar pembeleşinceye kadar karıştırın. Tuz, biberi ve salçayı ekleyerek lezzetlendirin, suyu ilave edin ve 5 dakika yüksek ateşte kaynamasını bekleyin. Bayat ekmekleri bir sini içine doğradıktan sonra hazırlamış olduğumuz çorbamızı üzerinde gezdirin. Üzerine istenirse hafif ateşte yakılmış tereyağ gezdirilebilir. POPARA - AKITMALI ( Batı Trakya'da yapılan tarif...) MALZEMELER : Yaş maya, 1 Bardak ılık süt , Bir yumurta sarısı , Tuz, Aldığı kadar un ,Margarin SOS' u için : 1 Baş orta büyüklükte soğan, Arzuya göre Tavuk eti veya Kuşbaşı doğranmış kırmızı et, Et suyu, Baharat, Salça,Tuz HAZIRLANIŞI : Yaş maya ılık sütle az ezilerek, havuz halindeki unun ortasına alınır. Bir yumurta sarısı ve azar azar su ve tuz ilave edilerek boza kıvamında bir hamur elde edilir. Bu hamur hacminin iki-üç katına kadar ulaşacak şekilde orta sıcak bir yerde mayalanmaya bırakılır. Arada köpük köpük kabaran bu cıvık hamur kaşıkla oturaklaştırılır. Yanmaz bir geniş tabanlı tavaya çok az yağ sürülüp, ardından bir kepçe ile mayalı hamurdan kızgın tavaya dökülür. İnce olması için dökülen hamur el marifetiyle çevrilerek tavanın tabanına yayılır. Bir kaç dakika sonra göz göz olan ve altı hafif kızaran hamur ters yüz edilir. Kenara alınan AKITMA katları arasına margarin-tereyağ sürülerek tatlandırılır ve soğumaya bırakılır. Başka bir tencerede, soğanlar pembeleşene kadar öldürülür. Kuşbaşı doğranmış tavuk eti veya kırmızı etler de eklendikten sonra bir süre beraber tavada çevrilir. Etler suyunu çekince salça katılır. Biraz daha çevrilip, et suyu etlerin 1 parmak üzerine geçecek kadar eklenir. Baharat ve tuzu katılıp lezzetlendirilir ve bir taşım kaynadıktan sonra, bir bardak kadar daha et suyu katılıp kısık ateşte bir yemek misali kaynamaya bırakılır. Soğuyan akıtmalar baklava dilimleri kadar kareler şeklinde kesilip, siniye yayılır. Üzerine sıcak yemeğimiz suyunu akıtmalara güzelce geçirecek şekilde yedirilir. Artakalan tereyağdan biraz gezdirilip, afiyetle yenir. NOT : Bulgaristan kökenli mübadiller ise bu yemeğe şöyle bir ayrıntı katarlar. Alta döşenen AKITMA hamuru yerine, yazdan hazırlanmış KURU YUFKAlar orta irilikte kırıklanarak siniye alınır. Arada fazla kabarık durmaması için elle hafifçe bastırılır. Ve yemek sosu, hamurlar yatışacak ve her tarafına yayılacak şekilde yedirilir. Üzerine yağ yakılır. Afiyet olsun...

Pomak Usulü Sekerpare

Pomak Usulü Şekerpare

Malzemeler:
- margarin
- Yoğurt
- Kabartma Tozu
- Un ------ Yumurta
- 1 su bardağı ceviz içi

- - Şurup mazlemesi :
- - 1/2 limon - 4 su bardağı su - 4 su bardağı toz şeker

Yapılışı:
Şekeri su ile kaynatın. Biraz koyulaştığında ateşten çekin. Yağı hafif ateşte eritin. Yumurta, kabartma tozu ve un ilavesiyle iyice yoğrun. Ceviz içi kadar parçalara bölüp avuç içinde yuvarlayın. Hafifçe bastınlarak, üzerlerine fındık ya da badem koyun. Bir tepsiyi yağlayıp, şekerpareleri dizin, 170 dereceye ayarladığınız fırında pişirin. Sıcakken üzerine daha önceden hazırladığınız şurubu döküp, üzerini kapatın. Şerbetini çektikten sonra kapağını kaldırılıp servis tabağına koyun. Afiyet olsun.

5 Mayıs 2007 Cumartesi

Kırklareli Yöresi Pomak Halk Oyunları


Kırklareli Yöresi Pomak Halk Oyunları
Aşağıda oynama şekli açıklanmaya çalışılan oyunlar Kırklareli yöresine Selanik , Kavala, Drama İskocha ve Lofcha yöresinden getirilmiş oyunlardır.

Genel olarak Kırklareli oyunları hareket,renk,melodi ve şekil yönünden Anadolu'dan belirgin bir şekilde ayrılmaktadırlar. Kırklareli ve yöresi halk oyunlarını bu açıdan inceleme zorunluluğu vardır. Bazı çevreler oynanılan oyunlardan ‘’Ziğosh Drama karşılaması’’ diye adlandırılan oyunları milli yönlerden kabul etmemektedirler.

Kırklareli ve Yöresi Pomak Halk Oyunlarının Genel Özellikleri ;

1 - Hemen hemen her oyun ağır ve tempolu hareketlerle başlar ve süratli bir şekilde sona erer.
2- Oyunlar el ele veya eller tutuşmadan oynanır.
3- Oyunlar çift zurna , çift davul ile oynanır.

Kırklareli Oyunları

Bre Değirmenci(Aman Değirmenci) Karşılama, kadın, çift-toplu, ve türkülü,
Abre Süleyman Ağa(Mandıra) : Karşılama, kadın erkek karma, çift-toplu, türkülü
Ago ( Ago oğlu ) : Horo erkek.
Ağır Tikveş : Horo erkek.
Ahmet Bey ( beylerbeyi ) : Horo
Alay Bey : Horo, erkek, türkülü
Alaylar,alaylar : Karşılama, Kadın, çift-toplu, türkülü
Ali Yazıcı :Horo, erkek
Aşağı Tikveþ : Horo erkek
Arzu ile Kanber : Horo erkek
At koşturma : Taklitli oyun erkek tek
Sirto (Şurto ) : Erkek horo
Beymisa ( Beymiya, Beymisa) : Horo erkek
Cemala : Dere oyunu da denir, Erkekler oynar.
Çeto : Erkek,toplu temsili
Çevik (Kerala) : Erkek tek
Dalyan mitra : Horo erkek
Davullar çalar 40 haydut oynar : Horo erkek
Debreli Hasan : Horo erkek
Dere boyu düz gider : Kadın,erkek, tek toplu
Domuzu bataktan çıkarma : Horo erkek
Drama karşılaması : Erkek çift toplu
Gegule ( Gergöl ağa) : Horo erkek türkülü(Hanım Ayşe, İbrahim hoca, İstanbul kasabı, Karamur karşılaması, Karşılama, Mara Yusuf, Kasap havası, Küçük molla, Mendilli oyun, Pancar havası, Patrona, Pehlivanlık oyunu, Rampi, Rum kızı, selanik, Tapşin havası, Telgrafın telleri, Toska, Üç ayak gibi oyunlar vardır.)

Zigoş : Zigoş köyünde oynanan hareketli bir oyundur.(Drama ve Kavala arasındaki köylerde) Mendil vardır. Oyun ilk önce adımlar içe basmak suretiyle ağır hareketlerle başlar, diz vurmalarla devam eder. Zurna susar, tüm eller tempolu olarak vurmaya başlar. Davulun vuracağı tokmak sesiyle beraber biter.

Kabadayı: (Ahmet bey): Oyun ağır başlar, sıra halinde dönme ve çökmeler vardır. Sonunda Ahmet bey oyununa geçiş yapılır ve oyun çok hareketli biter.

Kırk Haydut : Bu oyunda oyuncular küçük parmaklarından tutarlar ve dört ritimle sağa, sola gidiş vardır. Komutlarla sağa giderken figür değişir ve son iki sayıda sol ayak sağ ayağın arkasına getirilerek hey,hey diye bağırılır. Oyun hızlandığında omuzlardan tutulur, sağ ayakla sekme yapılarak hazırolda ayaklar bitişik basılır. Son sayıda sol ayak sağ ayağın önüne çapraz basılarak hareket tamamlanır. Oyun hızlanarak biter.

İzzet Hoca : Olay Batı Trakya da geçer. İzzet hocanın kızı kına gezesi kırk haydut tarafından kaçırılır ve sırça pınar denen yere getirilir, eğlendikten sonra haydutların en küçüğü tarafından öldürülür. Kıza yazılan türkü şöyledir ;
Kına gecemde çalgılarda dokuz dizi altınımı verdim.
Yine kurtulamadım ,
En aşağı en küçüğü canıma kıydı,
Haydi dediler sırça pınara anacığım,
Götürdüler beni dönmez yollara,
Bana sordular anacığım,
Sen kimin kızısın,
Bende dedim ki
İzzet hocanın kızıyım,
Oyuncular kol kola tutuşmak suretiyle ileriye doğru atılan adımlarla oyuna başlar. Bu ilk kısımdır, kırk haydut geldiğinde hepsi yere çökerler. Haydutlar gidince ( eyvah kızımı kaçırdılar )diye el çırpmaya başlarlar. Bu ikinci kısımdır. Oyunda oyuncular omuz başlarından tutarlar ve ritmik hareketlerle sağa ve sola giderler, komutla oyuncular sıçrayarak ve el çırparak 4 öne 4 geriye olmak üzere çökerler. Oyun hızlanır ve hazır olda ayaklar bitişik basılır. İki sağa iki sola sekerek devam eder. Çöküşlerle oyun sonuçlanır

Sülüman Ağa : Alpullu , Büyük mandıra, Sinanlı-Katranca, Pehlivanköy, yörelerinde oynanan bir oyundur. Sözleri :
Abro Süleman ağa ,
Tut çakal beygiri,
Vuralım yuları,
Alalım gelini,
Sülüman ağanın karısı,
Pencereden bakar (iki kere söylenir) .
Sülüman ağanın karısı,
Çok canlar yakar.
Kız ve erkeklerle oynanan bu oyun oldukça hareketlidir. Sağa ve sola gidişlerle mendil sallanır. Kızlarla erkeklerin gidip gelme ve yer değiştirmesi ile devam eder.

Eski Kasap : Kırklareli yöresinin en çok sevilen ve en hareketli oyunlarından bir tanesidir. Melodisinin kendine has bir özelliği vardır. Erkekler tarafından oynanan bu oyun ağır olarak başlar, ekip başının işaretiyle oyuncular birlik ve beraberlik içinde çift makam yaparlar. Oyun yine başlangıçta olduğu gibi devam eder. İkinci defa çift makam yapıldıktan sonra oyun hareketlenir. Başta bulunan oyuncu başı bırakarak seri bir şekilde etrafında döner ve oyunun sonuna geçer. Artık oyun çok hareketlenmiştir. Verilen bir işaretle muntazam sıra halinde sona erer.

2 Mayıs 2007 Çarşamba

Patila Pri Biyaganeto Prez Godina '1912'


Patila pri biyaganeto prez godina’1912. “1912’deki bir kaçışın öyküsü”


Her birimiz ya aynı hikayeyi farklı biçimlerde ya da farklı olayları benzer hikayelerde duymuşuzdur. Bahsettiğim göç yıllarında ne aileler ne evlatlarını kaybetti, bazıları buluştu, bazıları da.... İşte size kendi ailemden gerçek bir hikaye
1912 cıvarında Nevrokop bölgesi orada yaşayan herkes için tam bir kargaşaya dönüşmüş. Büyüklerimizin birçoğu kurtuluşu yola çıkmak, evini barkını terketmekte bulmuş. Bazılarının malı mülkü var, bazılarının yok. Ama ümit hiç yok. Bazıları bütün eşyalarını yüklemiş, arabası, atı, öküzü olmayan da sadece taşıyabileceği kadarını sırtlamış, koyulmuş yola.
Pirin dağlarında Breznitsa diye bir köy vardır. Çok sevdiğim, harika bir doğası olan bu yer benim memleketim. İşte köyün yerlisi bir Pomak ailesi Macaruvi’lerden karı-koca Selime ve Bayram bir avuç dolusu eşyalarını yuklemişler yegane atlarının sırtına, koyulmuşlar yola. Selime’nin iki yavrusu Sale (Saliha) 6 yaşında, elinden tutarak yanında yürütüyor. Daha sonra babaannem olan Adile de şinkrak, omuzlarında... Haa bir de daha sonra dünyaya gelen Fatme de yüreğinde...
Bu kahredici yolculuk boyunca komşu köylerden birinden başka bir aile de onlara yetişiyor. Bizimkilerin halini görünce içlerinden yardım etmek geliyor ve kız arabaya binsin, yürümesin kısacık bacakları ile derler. Selime de diğer komşuların teşviki ile –Hadi ver! Deyince Sale’yi arabaya bindiriyor. İleride mola da buluşuruz diyor ve ilerliyor ve gözden kayboluyorlar.
Gün geçer, iki mola yeri geçer, araba yok, Sale de yok. Bir daha ne gören var ne duyan...
Köy ahalisi Kavalaya varır, ne görsünler, deniz bir kabarmış, bir kabarmış ki göz açtırmıyor. O havada yola çıkmayı göze alan tekneler “katu çarupki sa ubraştaa” (Ceviz kabucukları gibi tepetaklak oluyor) Bekle, bekle ancak bir noktaya kadar. Ne mecalleri var ne çare ne de paraları. Yaban ellerde beklemeye dahi takatleri kalmamış. Çaresizlik içinde geri dönmekten başka yol bulamayanlar gerisin geriyola koyulmuş. Köylerini yakılmış halde bulmuşlar ama yenıden başlamışlar. Ne yazık kı bazı aileler de geldikleri gibi değil ama bazılarını geride bırakarak... İşte kalanlardan biri; Sale Macaruva!
Sonradan duyulduğuna göre Saleyi arabalarına alan ailenin kendi evlatları yokmuş!
Evlat, can değil mi? Belki öteki aile de dönmüştür umudu ile bütün komşu köyleri taramışlar, heyhat! Seneler geçer, Fatme ve Adile büyür ve genç kız olurlar. Bir gün Yunanistyan tarafından gelen bir aile Adile’yi görür ve yaşadıkları yerdeki bir ailenin kızına inanılmaz benzerliğinden dem vurur. O zamanlar sınırı geçmek, başka bir ülkeye gitmek nerdeee! Yine de bir umutla araştırırlar, soruştururlar, haber gönderirler... Herhande zaman mübadeleye denk gelmiş olmalı ki bir de duyarlar, o aile Türkiyeye göçmüş.
İşte ailemizin dramı... Onlarca yıl sonra hala bir umut, hala bir bekleyiş. Acaba kaçırılan, ya da talihsizlik eseri kayıbolan halamızın çocukları oldu mu? Bir yerlerde kuzenlerimiz, akrabalarımız var mı? Bir dalımız, budağımız var bir yerlerde, ama nerede? Hiç bizden haberleri oldu mu? Yunanistanda mı, Türkiyede mi, ama nerede iseler onlar için çarpan yüreklerimizi duydular mı?
Bu sadece ailemizin hikayesi....
Çevirideki yardımı için Hikmet’e teşekkürler!

1 Mayıs 2007 Salı

Sihirli Elma

SİHİRLİ ELMA (Zümrüd-ü Anka)

Baba ve üç oğulun yaşadığı evin bahçesinde bir elma ağacı varmış. Ağaç her yıl yalnızca üç meyve verir imiş. Ancak her yıl olgunlaşan meyveler sahiplerinin yemesine fırsat kalmadan teker teker yok oluyormuş.
Sonunda meyve mevsiminde geceleri nöbet tutmaya karar vermişler. Büyük ve ortanca oğullar nöbetlerinde uyuyakalınca o yıl da iki meyve yok olmuş. Üçüncü meyve için nöbete duran küçük oğul gece yarısı bir ejderhanın geldiğini görünce okuyla onu yaralayıp kaçırtmış.
Sabah olunca üç kardeş kan izlerini takip ederek yaralı ejderhanın peşine düşmüş ve izlerin bir kuyuda sonlandığını görmüşler. Bunun üzerine bir iple kuyuya inmeye karar vermişler. Tedbir olarak inmekte olan “dondum” derse ipi salmaya devam edilmesini “yandım” derse geri çekilmesinde anlaşarak işe başlamışlar.
İlk olarak salınan büyük oğul korkudan hemen “yandım” diye bağırmış ve geri dönmüş. Ortanca oğul bir müddet dayandıktan sonra “yandım” demiş ve geri çekilmiş. Sıra küçük oğla gelince kuyunun dibine ininceye kadar “dondum” demeye devam etmiş.
Dibe inince karşısına bir kapı çıkmış ve onu açınca da içeride “dünyalar güzeli” bir kızın “gergef” işlediğini görmüş. Odanın diğer ucunda bir kapı daha varmış. Kız olana “ey insanoğlu çabuk kaç yoksa ejderha seni yiyecek” diye yalvarmış. Ancak küçük oğul diğer kapıya yönelip onu açarak girdiği odada ilkinden de güzel bir kız görmüş. O da gergef işliyormuş ve aynı şekilde geri dönmesi için oğlana yalvarmış. Odanın diğer ucunda da yine bir kapı bulunuyormuş. Oğlan kızı dinlemeyip kapıyı açınca kızların en güzelini bu odada gergef işlerken bulmuş. Kız odanın diğer ucundaki kapının ardında ejderhanın uyuduğunu, eğer kapıyı açarsa kendisini yaşatmayacağını söyleyip geri dönmesi için oğlana yalvarmış.
Oğlan en güzel kızı da dinlemeyip kapıyı açınca orada uyuyan “yedi başlı ejderha” yı görmüş. Ejderhanın yedi başına birer ok atmış ama ejderhaya bir şey olmamış ve yerinden kalkıp oğlanın üstüne doğru yürümeye başlamış. Bu arda oğlan belindeki tahta kılıcı hatırlayıp ona davranarak başların ortada bulunan en büyüğünü kesince ejderha yere yuvarlanmış.
Ejderhanın öldüğünü gören kızlar çok sevinmiş ve kendisini kurtaran küçük oğlana sarılmış. Oğlan kızları da yanına alarak kuyunun dibine gelmiş ve yukarıya seslenerek durumu diğer kardeşlerine de anlatmış. Üç erkek kardeşe üç gelin olacak şekilde kızlarla evlenmek üzere kendilerini yukarıya çekmelerini istemiş.
Önce ilk odada bulduğu kızı büyük oğlun eşi olarak yukarıya göndermiş. Sonra ikinci odadaki kızı ortanca oğula yollamış. Sıra kendi eşi olacak olan en güzel kıza gelince kız oğlana “ kardeşlerin bana sahip olabilmek için seni kuyuda bırakacaklar bu nedenle önce sen çık” diye yalvarmış. Ancak oğlan inanmayıp kızı çekmeleri için kardeşlerine seslenince kız parmağından çıkardığı sihirli yüzüğü uzatarak “ başın sıkışınca kullanırsın” demiş ve oğlana vermiş.
Yukarı çıkan 3. kızın güzelliği karşısında şaşkına dönen iki kardeş; kıza sahip olabilmek için küçük kardeşlerini kuyuda bırakmaya karar vermiş ve ipi keserek kızlarla birlikte kuyudan ayrılmışlar.
Böylece küçük oğul hem ailesinin başına bela olan hem de eşleri olacak kızları esir alan ejderhayı öldürüp kurtulmalarını sağladığı halde kendisi yer altı dünyasında yaşamaya mecbur kalmıştır.

Yorgunluktan uykusu gelince bir yer altı ağacı altında uykuya dalar. Derin uykudayken ağaçtaki kuş yavrularının çığlıklarıyla uyanır. Kocaman bir yılan kuş yuvasına çıkıp yavruları yemeye çalışmaktadır. Hemen kılıcıyla yılanı öldürür ve yılanı yastık yaparak uykuya devam eder.
Bir süre sonra gelen anne kuş yuvasının dağıldığını görünce; ağaç altında uyuyan oğlanın yaptığını düşünerek bir taş alıp onu vurmaya kalkar ancak yavruları durumu anlatıp bunu yapmasına engel olur. Anne kuş oğlanın uyanmasını bekler ve uyanınca ona “yıllardır bütün yavrularım bu şekilde yok oldu. İlk kez sayende kurtuldular. Dile benden ne dilersen” der. Oğlan da “şimdilik bir dileğim yok ama olursa seni mutlaka bulurum” diyerek vedalaşır ve oradan uzaklaşır.
Gide gide bir köye yaklaşır. Köyde garip bir kurban töreni yapılmaktadır. Davullu zurnalı bir alay, ağıtlar söyleyerek bir çocuğu kurban yerine götürmektedir. Kalabalığa karışıp bunun nedenini sorar. Suyun başını tutan bir dev’in kendilerine su vermek için her hafta bir kurban istediğini söylerler. Bu nedenle her hafta bir çocuğu kurban olarak kendisine verince üç günlüğüne suyu serbest bırakıp sonra yeniden kestiğini anlatırlar. O gün de sıra köyün lideri olan beyde olduğu için onun küçük oğlu kurban edilmek üzere götürülüyormuş.
Bunu öğrenince öne atılarak köylülerle birlikte devin bulunduğu subaşına gider ve çocuğu vermemek için devle kavgaya tutuşur. Devi öldürerek köylüleri kurtarır. Suyu serbest bırakır. Çok sevinen köylüler kendisi için ne yapabileceklerini sorunca şimdilik bir dileğinin olmadığını gerekirse kendilerini bulup isteyeceğini söyleyerek oradan da ayrılır.
Günler geçtikçe yeryüzüne çıkardığı sevgilisine olan özlemi çoğalmaktadır. Arayışları içinde bir çıkış yolu bulamamıştır. Geriye dönüp yavrularını kurtardığı kuştan kendisini yeryüzüne çıkarmasını istemeye karar verir. Kuşu bulur. Kuş kendisine bu yolculuğu yapabilmesi için kırk torba et ve kırk tulum suya ihtiyacı olduğunu söyler. Tekrar köye döner ve bu ihtiyaçları karşılamalarını köylülerden ister köylüler de seve seve hazır ederler. Sıra yeryüzüne çıkış yolculuğuna gelmiştir.
Kuş et ve su yükü ile birlikte oğlanı da sırtına alır, kesintisiz kırk gün sürecek yolculuk başlar. Sürekli olarak yukarıya doğru uçtukları için kuşun yemek ya da su için mola verme şansı yoktur. Bu nedenle “gak” dedikçe et ve “guk” dedikçe su vermesini oğlana tembih eder. Bu şekilde durmaksızın yol alırlar. Yolun sonuna doğru et tükendiği halde acıkan kuş “gak” diye seslenince çaresiz kalan oğlan kılıcıyla topuğundan kestiği et parçasını kuşa uzatır. Durumu anlayan kuş bunu yemeyip dilinin altında saklar ve bir daha et istemeden yolu bitirir. Yeryüzünde sırtından indirdiği oğlanın topalladığını görünce dilinin altında sakladığı parçayı yerine yapıştırıp oğlanı iyileştirdikten sonra vedalaşarak yeraltı ülkesine döner.
Bu arada oğlanın yeryüzünde kalan ve ejderhadan kurtulan babası bahçedeki çok kıymetli meyveler sayesinde zengin olarak; önce o civarın beyi ve sonra da padişahı olmuştur. Ejderha takibinden dönen oğullarını getirdikleri iki kızla evlendirdikten sonra küçük oğluna düşen kızı yanında alıkoymuştur. Bu şekilde küçük oğlunun dönüşünü beklemeye koyulmuş ancak yaşlandıkça umudu tükendiği için; ayrı köylere bey olarak yerleştirdiği diğer oğullarına, yanındaki kızı kim ikna edip evlenirse tahtı ona bırakacağını söyler. Küçük oğlandan başkasını istemeyen kız ise kendisini iknaya çalışan kardeşleri yokuşa sürmek için onlardan gerçekleşmesi imkansız taleplerde bulunmuştur.
Yeryüzüne çıkan küçük oğlan yola koyulur ve bir köye ulaşır. Geceyi beyin evinde geçirmek ister. Bey kendisine altından bir takım elbise vermesi halinde bu isteğini yerine getireceğini söyler. Oğlan da bir sandık ceviz ve bir sandık fındık ile bir çekiç verirlerse sabaha elbiseyi hazır edeceğini beyan eder. İstedikleri ile birlikte misafir edildiği odaya çekilir. Geceyi çekiçle fındık ve ceviz kırarak geçirince sesleri dinleyen hane halkı “altın elbise” dikmenin hayal olduğunu düşünerek umutsuzluğa kapılır. Ancak sabahleyin odaya girdiklerinde hayretle altın elbisenin orada olduğunu görürler. Mutlu bir şekilde oğlanı yolcu ederler. Oğlan ikinci gün başka bir köye varır. Bu kez geceyi geçirmek istediği bey kendisinden altın bir tepsi içinde altından civcivleri ile birlikte altın bir tavuk istemektedir. Oğlan ilk köyün beyinden istediklerini bundan da ister ve sabaha altın tavuğu hazır eder.
Misafir olduğu ev sahipleri aslında oğlanı kuyuda bırakan kardeşleridir. Yalnızca “sihirli yüzük” sayesinde elde edilebilecek altın elbise ve altın tavuğu ise; küçük oğlanı sevdiği için diğerleri ile evlenmek istemeyen güzeller güzeli istemiştir. Çünkü sihirli yüzük küçük oğlandadır ve bunları başka birinin getirmesi mümkün değildir. Bu nedenle iki kardeşin altın eşyalarla gelmesi üzerine kız sevgilisinin yeryüzüne çıktığını anlar. Durumu padişah olan babalarına anlatır. Baba çocuklarını sorgulayarak misafirden haberdar olur. Onu buldurtarak kızla evlendirir. Bu şekilde küçük oğlan sevdiğine kavuşarak ülkenin padişahı olur.

Derleyen : Recep Memiş
Kaynak Kişi: Tayyibe Karaca
Vize / Küçükyayla köyünden,.

27 Nisan 2007 Cuma

Pomak El Dokumaları

POMAK EL DOKUMALARI


Pomak el dokumalarında hammadde yönü incelendiğinde,eski örneklerinde yün,kıl ve pamuk ipliğinin yoğun şekilde kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Pomak el dokumaları çok çeşitli kullanım alanlarında değerlendirilmektedir,bu dokumalar genellikle sentetik ipliklerle(günümüzde sentetik iplik kullanıyor,temini kolay olduğu için) ve bezayağı tekniğinde,canlı renklerde ve cizgili-kareli desenlerde üretilmektedir.
Pomaklar’ın özellikle elbiselik kumaşlar,çeşitli örtü ve yer yaygılarında yün ve yapağı kullandıkları dikkat çekmektedir.Yün tarandıktan sonra eğirme işleminde ‘’öreke’’den yararlanılmakta ve bu araca Pomakça ‘’furka’’ adı verilmektedir.
Diğer yandan boyamaya karşı oldukca elverişli,ıslaklığa,sürtünmeye ve aşınmalara karşı dayanıklı olan pamuk lifleri;yaş mukavemetinin fazlalığından yıkamaya dayanıklı,hijyenik özelliği,nem tutabilme yeteneğinin yüksekliği gibi nedenlerden dolayı üzellikle giyim sektöründe vazgeçilmez bir tekstil hammaddesidir (1) .Pomak köylerinde pamuk bugün çözgü ipliği olarak kullanıldığı gibi bazı dokumaların özelliğine göre atkı ipliği olarakta kullanılmaktadır.Günümüzde Pomak el dokumalarında sentetik iplik kullanımı oldukça yaygın olduğu görülmektedir.Ayrıca pamuk veya yün çözgü üerine keçi kılıyla yapılan dokumalar,sıcak tutması yüzünden genellikle ‘’kepenek’’ ve ‘’yer yaygısı’’ olarak kullanılmaktadır.yün ile aba türünde kumaşlarda elde ediilmektedir
Desenli veya desensiz olarak üretilen Pomak el dokumalarının desenli çeşitleri,dikey çizgili,yata çizgili veya bu çizgilerin kesişmesinden oluşan üçgen,dörtgen vb. geometrik desenler olmak üzere üç grupta incelenebilir.Her üç grup desende de bezayağı dokuma tekniği yoğun şekilde kullanılmaktadır.
Boyuna cizgili desenler aynı genişlikteki dikey çizgilerin belli aralıklarla yan yana sıralanmasından oluşan desenler olabildiği gibi;farklı genişlikteki dikey çizgilerin belli aralıklarla yan yana sıralanmasındanda oluşabilmektedir.
Yatay çizgili desenlerde aynı veya farklı genişlikteki yatay çizgilerin belli aralıklarla üst üste sıralanması ile elde edilmektedir.Kumaş yüzeyinde gerek dikey gerek yatay çizgilerin yer aldığı dokumalar,genellikle seccade,cacala,yolluk,şarpa(başörtüsü),entari ve elbiselik kumaşlarda kullanılmaktadır .
Pomak dokumalarında ekose desenler,belirli bir düzende hazırlanan renkli çözgü iplikleri üzerine,yine belli renk düzeni içinde atkı ipliklerinin sıralanması ile oluşturulmaktadır.Çözgüde karışık,atkıda ise basit renk düzenlemesi yapılarak birçok değişik görünüm elde edilebilir.Ekose desenli kumaşlar genellikle yer yaygısı,yastık,sofra bezi,heybe,önlük,yatak ve yüklük örtüsü vb. yerlerde kullanılmaktadır.
Pomak el dokumalarının enleri en çok 100 cm. olmakla birlikte daha çok 40-75 cm. genişliğinde dokumalar yapılmaktadır.Dokumaların boyları ise istenilen ürünün kullanım yeri özelliğine göre değişebilmektedir.Yatak örtüsü gibi geniş yüzeyler için gerektiren ürünler,yan yana getirilen aynı uzunluktakidokumaların dikilmesiyle oluşturulmakatadır.
Pastel renklere raslanmayan Pomak el dokumalarının gerek çözgü iplikleri,gerek atkı sıralarında oldukça çok sayıda canlı renk kullanılmaktadır.Dokumaların en ağırlıklı renkleri,kırmızıvepembedir.Bunların dışında mor ,mavi, yaşil, sarı , bordo , kehverengi , siyah, beyaz ve lacivert gibi renkler kullanılmaktadır.

1.F.Y Kaya Yazıcıoğlu,Lif Teknolojisi,Ankara 1992,s.106.
KAYNAKÇA

1-EMRE DÖLEN ,Tekstil Tarihi,Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Yayınları,92/1
İstanbul 1992.
2-F.Y KAYA YAZICIOĞLU,Lif Teknolojisi,Seçkin Ofset Matbaacılık,Ankara 1992.
Yar.Doç.Dr.FATMA NUR BAŞARAN

Pomaklar'da Bogomilizm ve Hurafelere İlişkin Ritüel

POMAKLARDA BOGOMİLİZM VE HURAFELERE İLİŞKİN RİTUEL

Pomak Kültürünün ve kimliğinin gercek anlamda ortaya çıkması için gelenek ve görenekleri özellikle kayıt altına alıp incelemek gerektiğine inanıyorum. Envanter olabilecek her türlü bilgiyi derleyip bunları yaşatıp gelecek nesillere aktarmamız bu açıdan çok önemli .

Bu konu ile ilgili olarak aşşadaki yaşananları aktarmak istiyorum.

Yaşlı bir kadın (Pesnapolich) yada(Pesnator) üfürükçü tarafından geçici bir nedenle gözleri rahatsızlanan ve yaşlı kadına gelen kişilere ne şekilde bir işlem yaptığını anlatmak istiyorum.

Pesnapolich veya Pesnator Pomak kadını ilk önce birkaç dilim Sarımsak (Belluk) ile bir miktar tuzu ağzında çiğneyip rahatsız olan kişinin gözünü her iki el yardımı ile aralayıp içinden besmele çeker ve daha sonra aşağıda 'Pomakça' dua ile karışık söylemi yapar ve arasıra karşı tarafın gözüne üfürür.


Tri ovni sı beet kray anno çerno more
Edin e bel , edin e cher ,edin e cherven
Bele si ,be zi belenitı
Cherne si, be zi chernoto
Chervene si ,be zi chervenoto
İmalu chervene kukoshka
İzmıtıli chervene pileti
İzvelegi nı bunici
Plesnalısi is kirliti,isbıdili chervene piliti
İskochil edin Pasnator ( Üfürükçünün bir tanesi çıkmış)
İsbıdil chervene metelka ( Gözlerin hastalığını kovmuş)


Bu söylemi kendi duyacak şekilde yaptıktan sonra ağzında bulunan ve iyice çiğnenmiş tuzlu sarımsağı bir kaç kere karşı tarafın rahatsız olan gözüne üfürür ve bu şekilde biter.

Bu ritüel "Bogomil" inançlarını çağrıştırıyor. Bogomilizm düalist(ikicil) karakterli inanç sistemidir. Bir taraftan Tanrıya inanırken; öte yandan kötülüğe hükmeden güçleri Tanrıdan bağımsız varlıklar olarak değerlendirir. Bu nedenleTanrıya ibadet yanında, kötülük Tanrısı gibi algılanan cin peri gibi güçleri memnun yada ikna etmeye yönelik tapımlar da içermektedir. Olayda "çarpılma" olarak tanımlanan bir durum söz konusu. Körlüğe yol açanın bir cin olduğuna inanıldığından; içine girdiği kişiyi terketmesine yönelik dua ve ritüellerle iyileştirme çabası söz konusu. Sonradan benimsenen İslam inancı, duaların buna göre yapılmasına yol açsa da; "kötü tanrı" (cin) yı uzaklaştırmaya yönelik ritüeller eski formları muhafaza ediyor. Bunlar aslında Bogomilizm'in de öncesine ait pagan kültlerdir.

Bogomil inançlarına uyumlu olmaları günümüze taşınmalarında en önemli etkenlerden biri olarak görülmelidir...

Sedenka

SEDENKA
Sedenka Pomak kültürünün bir parçasıdır ve günümüzde artık uygulanırlığı azalmış bir gelenek .Genelde köylerde uygulana gelmiştir.
Sedenka Slav kökenli bir sözcüktür. "Sedeti" oturmak fiil kökünden türemiştir, oturmak, toplanmak anlamında kullanılır: Köy kadınlarının kendine özgü eğlencelerindendir.
Sedenka ufak değişikler göstermekle beraber üç çeşit yapılmaktadır:
1. Komşuların toplandığı bir gecedir. Bulgur çekilir, pazı açılır,sohbet edilir. Kızlar darbuka , tef çalıp türkü söylerler. Özellikle kabak ve mısır yenilir.
2. Söz kesimi için toplanıldığında kızın ailesinden söz alınırsa damat adayına kızdan alınan mendil götürülür. Kızlar gece toplanıp eğlenir.
3. Harman zamanı yapılan sedenka. Ayçiçeği dövülüp, mısır soyulurken yapılır. Bir çeşit yardımlaşmadır. Türküler söylenir eğlenceler düzenlenir.
Bölgeler arasındada isim değişmektedir ,mesela,sedenkaya mâle (mahalle) adıda verilir. Mâle'yi yapacak kişi gündüzden bütün komşularını çağırır.Komşularına ikram edeceği yiyecekleri gündüzden hazırlamaya başlar.Gece olunca çağrılan komşular yavaş yavaş gelmeye başlar. Herkes toplandıktan sonra hal hatır sorulur. Bir müddet sonra kızlar diğer odaya geçerek oyun çıkarmak için hazırlıklara başlarlar.
Sedenka nişan kutlaması için yapıldığında oğlan tarafı nişan boğçalarıyla kız evine gider. Boğçalar kız evine bırakılır.Kız evi de hazırladığı boğçayı oğlan evine gönderir. Gece oğlan tarafı kız evine gider, cümbüşe başlanır. Kızlar türkü söyleyip oynarlar. Yaş gruplarına göre sohbet edilip, oynayan gruplar oyun çıkarılacağı, türkü söyleyip halk oyunu oynanacağı zaman bir araya toplanırlar.
Kış geceleri yapılan sedenka’larda amaç eğlencedir. Kızlar, kadınlar önceden kararlaştırılan bir evde toplanırlar. Kızlar sedenka’ya giderken daire,tef ve çömlek darbukalarını alırlar. Ev sahibi mısır patlatır. Suda mısır pişirilir. Kabak, değişmez tatlıdır. Kızlar camların perdelerini açarlar. Oğlanlar dışarıdan cama bakarlar. Kızlar maniler, türküler;söylerler. Kış geceleri yapılan sedenka’lara erkeklar katılmaz.
Harman zamanı yardımlaşma imece amacı güden sedenka’lara kadın ve erkekler yanyana gelirler. Sedenkalar köyün kızlarının ve oğlanlarının birbirlerini tanıdıkları yer olur.Konu komşu, sedenkaya gider, bir ev içi toplanılır ve gidilir (yün-eğirmek)örülür, dikilir,sohbet edilir. Yavuklu cama gelir,zenginse şeker getirir, fakirse çeker gider, patlak mısır patlatılır. Kabak pişirilir ve yenir. Orada toplananlar kendi kendine cümbüş yapar. Oyunlar oynar.Mani, türkü söylenir. Kızlar oyun çıkarırlar, oyunlar oynanır, bilmeceler sorulur.
Yöreden yöreye değişen sedenkalar da vardır benzerlikler taşısada ufak farklılıklar göstermektedir;
Bunlardan birincisi,gündöndü (ayçiçek) ufalamak, mısır soymak için bir evde gece toplanılır,ev sahibine yardım edilir. Ev sahibi süt mısırı pişirir, birlikte yenir. İşbitmişse ertesi akşam kime gidileceği kararlaştırılır.
İkincisi kış geceleri hasır dokumak için sedenkalar yapılır. Bir kısmı kızlar hasırdokur, diğerleri kendi işleriyle gelirler.
Üçüncüsü eğlenmek amacıyla yapılan sedenkalardır. Herkes işini alır, belli bir evde toplanılır. Hem işyaparlar, hem de maniler söylerler, şenlenirler. Birbirlerine deyiş (mani)atarlar."
Sedenkanın yapılma amacında hemen hemen bütün kaynak kişiler birleşiyorlar. Bunları; yardımlaşma, boş zamanları değerlendirme,komşuluk ilişkilerini güçlendirme, içine kapalılıktan kendini kurtarıp sosyalleşme vb. olarak sıralayabiliriz.

Sedenkalarda kadınlar çeşitli kılıklara girerek oyun çıkarırlar. Bazen değişik giysilerle seyircileri şaşırtırlar.
Sedenkalarda oynanan oyunlardan biri "cüce oyunu”dur.
Genellikle küçük bir kız çocuğunun başına büyük bir tepsi ters olarak konur. Kadınların giydikleri çarşaf, pürgü adı verilen dış giysinin eteği bu tepsinin üstüne örtülür. Çarşafın etekleri toplanır, çocuğun beli üzerine bağlanır. Kollar bu çarşafın içinde kalır. Bir erkek ceketi yakası çocuğun beline gelecek şekilde giydirilir. Bir oklava ceketin kollarından geçirilir.Bu şekilde kollar yana açılmış dik dururlar. Kızlar ve kadınlar türküler söylerler cüce ortada oynar.
Başka bir sedenka gecesinde ise kızlar oyun çıkaracakları zaman yandaki odaya geçip hazırlamaya başlarlar. Bu arada da kadınlar söyleşirler, dertleşirler. Kızlar içeriye girince bütün sesler kesilir ve kızlar izlenmeye başlanır. Kızların oynadığı oyunlardan biri "manda oyunu”dur . Oyun şöyledir: Bir kız manda olur. Kıza bir siyah’’ ferace’’(Baştan aşşahıya bütün vücudu kapatan kara çarşaf) giydirilir. Kulak izlenimi vermek için başına iki terlik bağlanır. Boynuna ip bağlanarak ipi çeke çeke manda, kadınların bulunduğu odaya getirilir.Kadınlardan biri mandayı sağmaya kalkar. Manda kendini sağdırmaz.Manda döner, kadın döner. Bir kadın daha gelir o da mandayı sağamaz.Üçüncü kadın gelir mandayı sağar. Bundan sonra manda satılığa çıkarılır. Enyüksek parayı veren mandayı alır ve mandayı dışarı çıkarır. Kızlar daha sonra çeşitli köy için seyirlik oyunları çıkarırlar.
Yardımlaşma için yapılan sedenkalarda da hemen hemen aynıdır. Yardımlaşma için yapılan sedenkalarda öncelikle işlerin bitirilmesine önem verilir. Eğlence genellikle işler bittikten sonra yapılır. Şu karşılıklı konuşmalarla kızların işleri çabuk bitirmesi sağlanır.
- "Kız Hatçe pazıları açtınız mı?”
- "Bitiyor Emne Tete" (Emine Teyze)
- "Haydin bakalım, kızlar çabuk olun yoksa eğlenmeye sıra
kalmayacak".
Bir süre sonra işler tamamlanır, ev sahibi ikramlarını verir.
- " Haydin bakalım kızlar çalın , söyleyin oynayın."
Darbuka, tef veya daire çalmaya başlar, türküler söylenir. Yaşlılar
kızları oyuna çağırır.
- "Haydi kızlar, nazlanmayın oyuna kalkın ortalık neşelensin."
Kızlar kalkar oynar. Sıra mani atışmasına gelmiştir. Kızlar camdan
veya açık havada yapılan sedenkalarda sevdiklerine mani söylerler. Kız
erkek mani atışması da olur.
Sedankalarda yapılan bir mani atışması
şöyledir. Mani atışında kuralı yoktur. Karşılıklı çeşitli maniler söylenir.
Oğlan: Karşıda gördüm seni
Düğmeme durdum seni
Beni sana vermezler
Canına kıyma güzel
Kız: Karşıda durma güzel
Bıyını (bıyığını) burma güzel
Beni sana vermezler
Canına kıyma güzel
Oğlan: Karşında oturanlar
Derdini arttıranlar
Bana teselli versin
Sevdadan kurtaranlar
Kız: Denizin dibi kaya
Cemalin benzer aya
Yüremde (yüreğimde) yağ kalmadı
Günleri saya saya
Oğlan: Denizin üstü kürek
Şimdi ah etti yürek
Yâr üstüne yâr sever
Dayanmaz buna yürek
Kız : Denizin üstü şamdan
Kaç ulan bakma camdan
Al martini vur beni
Kurtulayım bu candan
Oğlan: Denizin üstü enser(çivi)
Üstü maviye benzer
Deryaları dolaşsam
Yoktur yârime benzer
Kız : At gelir kalka kalka
Boynunda gümüş halka
Ben o yâre gönül verdim
Anamdan korka korka
Oğlan: Atımın başlığı yok
Göynümün hoşluğu yok
Geçme benim karşımdan
Kesemde harçlığım yok
Kız : At gelir takur tukur
Çeşmeye koydum bakır
Yârimi sorarsanız
Kaş kara gözler çakır
Oğlan: Attan ayna düşürdüm
İndim lâfı pişirdim
Mana bulma kardaşım
Sana gönül düşürdüm
Kız : İplik işlerim tel gibi
Yârim geçer yel gibi
Bileydim benim olduğunu
Tutar mıydım el gibi

Sedenkada bilmeceler sorulur. En çok bilene ev sahibi armağan
verir. Sorulan bilmecelerden bazıları şunlardır:

Bir soğan dolma
Yavukluna yolla (Çekirdek)
Soktum şişti
Çektim küstü (Kahve)
Sen sen ağacın yaprağı
Sönmez Kabe topracığı
Şen sen onu bilince
Ölünce sendelersin (Kuran)
Fink aşağı fink yukarı
Fingo fingo Mustağa Ağa (Mekik)
Ay ayazı, kaytık aşı
Dul karının güzel kızı (Ateş)
Terazi kadar diğirmiliği
Yüzbin tane deliği (Gizleme)
Kara katır yan yatır
Kalkar ısırır gene yatır (Maşa)
Daldan dala
Kırmızı pala (Sincap)
Ay aradı, gün buldu (Kırağı)
Dağda tak tak (Balta)
Aydırmaca kaydırmaca
Kaydır gitsin binbir uca (Göz)
Suda şıp şıp
Arşın ayak (Balık) (Leylek)
Burma bıyık (Tavşan)
Takır takır takraba
İçindedir akraba
Ya erkektir, ya dişi
Bunu bilir her kişi (Beşik-Bebek)
Mavi atlas
Suya batmaz
Arşın yetmez
Makas kesmez
Terzi biçmez (Gökyüzü)

Sevdikleri gurbette, askerde olan kızlar, gurbet
ve özlem duygularını dile getirmek için ağıtlar söylerler, bunlardan biri
şöyledir:
AĞIT
Gurbet elde düştüm firak Gurbet elde benim sözler
Vatanımdan düştüm ırak Anam babam beni özler
Bu gurbetlik oldu merak Kardaşlarım beni özler
Yanarım gurbette ah !ah! Yanarım gurbette ah! ah!
Gurbet elde benim gibi Gurbet eli elli türlü
Yanar yürek yalın gibi Yanar yürek binbir türlü
Şu gurbetlik ölüm gibi Şu gurbetlik beni üzdü
Yanarım gurbette ah ! ah! Yanarım gurbette ah! ah!

Türkü eşliğinde halk oyunlarıda oynanır. Bunlardan
biri ÇOBAN'dır. Sözleri ve oynanışı şöyledir. Çoban oyunu iki kişi kolları
yanda tek ayak üzerine oynar. Bir kişi tarafından söylenir. İstenirse
seyirciler türküye katılır.
ÇOBAN
Zilli çoban zilli, koyunları zilli
Kalk çoban kaçalım, bekçiler geldi
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür
Çobanın anası male gezer
Köpekler evde çizleme ezer.
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür
Çobanın karısı ekmek yapmaz
Çoban gibi keraneci göbek atamaz
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür
Çobanın ektiği fidan olur mu?
Çoban gibi bitliye giden olur mu ?
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür.
Çobanın gavalı ceviz kökünden
Yanına da varılmaz köpek sesinden
16
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür
Çobanın kulübesi saptan samandan
Yanına da varılmaz tozdan dumanda
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür

Sedenka gecesinde türküler söylenir. Bunlara oturak türküleri adı
verilir. Uzun türkülerdir. Gece topluca halk oyunları oynanması ile sona
erer.

Gergöv-Gergövden-Hıdrellez

Hıdrellez (Gergöv-Gergövden)

Hıdrellez-Gergöv-Gergövden; Anadolu, Balkan ve Kafkas coğrafyasında yaşamış eski halkların yazın başlangıcı olarak kabul ettikleri gündür. Bu nedenle çok eski zamanlardan beri "yılbaşı" ya da "yazbaşı" bayramı olarak kutlandığı anlaşılmaktadır. Hıristiyanlık ve İslamiyet öncesinde yapılan bu kutlamaların pagan inanışlarla ilişkilendirilmiş olması kaçınılmazdır.
Modern dinler kendilerini dayatırken bu tür pagan kültleri yasaklamaya gayret etmiş ancak toplum kültüründe izleri silinemeyecek derecede yer edenleri kendi inanç akideleri ile yeniden tanımlama yoluna gitmişlerdir. Hıristiyan teolojisinin; yok edemediği bu geleneğin pagan "Green Man/Yeşil Adam" kültü ile bağlantısını koparabilmek için "Saint George" bayramı olarak kutsamayı tercih ettiği anlaşılıyor.
Saint George'un kişiliği de "pagan kültleri yasaklama" arzusunu açıkça göstermektedir. Çünkü o; Pagan tapımı reddetttiği için Romalılar tarafından öldürülen kahramandır. Kökleri pagan kültlere dayanan bir bayramın onun adına kutsanması şeklen korunan geleneği "içerik" yönünden hıristiyanlaştırma niyetini açığa çıkarır. Ancak garip bir paradoksa da yol açar bu. Teolojistlerin niyetlerinden bağımsız olarak geleneğin yeni adını benimseyen insanlar; pagan efsane kahramanlarına dair inançlarını bu kez "Saint George" adında yaşatmayı sürdürmüştür.
Yüzyıllar sonra gelişen İslamiyet döneminde de Hıristiyanlığa rağmen halk inançlarında "Green Man/Yeşil adam" kültünün hala yaşatıldığı anlaşılmaktadır. İslam teolojisinin Hiristiyanlığa benzer kaygılarla giriştiği yeniden tanımlayarak kutsama faaliyetinde öne çıkan "Hıdır" adının etimolojisi buna işaret etmektedir. Sözcük Arapça'da "yeşil" anlamı veren "hadr" sözünden türemiştir. Hızır; "Yeşil Adam/Green Man" anlamına gelir. Kur-an'da açıkça "Hıdır" adından söz edilmemişrtir. Kehf Suresi'nde (60-82. Ayetler) isim verilmeden anlatılan kişinin Yeşil Adam (Hıdır) olması gerektiği kanısına varılarak, eskiden beri halk inançlarında yaşayan bir kült kahramanı ile Kur-an arasında bağ kurma yoluna gidilmiştir.
Pomaklarda da gözlenen Hıdrellez geleneğinin, zaman içinde uğradığı bu dönüşümler; geçmişe dair ipuçlarına ulaşmak açısından önemlidir.Pirin Pomaklarının bu geleneği "Gergöv" olarak adlandırdığını görüyoruz. Rodop (Katrancı) Pomakları da aynı adlandırmayı kullanmaktadır. Arenler'de ise "Hıdrellez" adı kullanılmaktadır.
Hıristiyan Bulgarlar bu günü "Sweti Georgi" günü olarak kutlamaktadır. Bu onların "Hagia George/Aya Yorgi/Saint George" ye verdikleri addır. Pomaklardaki "Gergöv" adı da "Georgi" adının farklı bir söylenişidir sadece. Bu ise çok ta uzak olmayan bir geçmişte Pomakların bu geleneği "Sweti Georgi" günü olarak kutladıklarına işaret eder. Yani "Gergöv" adı hıristiyan geçmişten taşınan bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır. Aren Pomaklarında "Hıdrellez" adının kullanılması Osmanlı sonrasında Batı Trakya'nın sahil şeridine iskan edilen Türk nüfusla uzun süre yan yana ve içiçe yaşamakla alakalıdır sanırım. Bunun sağladığı etkileşim Güney Rodop Pomakça'sındaki Türkçe sözcük sayısının fazlalığında da gözlenmektedir.

Şimdi bu geleneğin nasıl yapıldığına bir göz atalım;

Hıdrellez gününden önceki akşam (5 mayıs Akşamı), küçük çiçek demetleri hazırlar genç kızlar. Rengarenk çiçeklerden oluşan bu demetçikler; gelin teli ya da değişik renkli iplerle, diğerlerinden ayırdedilecek şakilde bağlanarak, bir küp içerisine biriktirilir. Solmamaları için su da serpilir üzerlerine. En üste bir gül dalı (trendafilski pracki) ve ayna konulur ve küpün ağzı kırmızı bir kuşak (Poyas) la sarılarak bağlanır.
Kimi yerdeki Pomaklar ise bir gün öncesi dere kenarlarına iner Gergöfkı tabir edilen sarı yaprakları olan bir çiçekten toplarlar, bunları dalları ile birlikte ‘’Kotli’’ (kazanın bir küçüğü olan) bakraç’lara konulur,ertesi sabaha kadar bahçede aya karşı bırakılır..6 mayıs sabahı kimisi o suyla duş şeklinde yıkanır,kimileri yüzlerini yıkar sadece.O suyada Gergöfkılı ismi verilir. Ayrıca küp içine bırakılan çiçek demetlerini toplanılan yerde o ailenin varsa,yoksa komşu aileden küçük ama en sonuncu erkek çocuğuna(stırsık) çektirirlerdi.Demeti çekilen kız stırsık olana hediye verirdi.Bu yumurta da olurdu parada.
Ertesi sabah ”Hıdrellez(Ederlez)”dir. Erkenden kalkar herkes. Açık bir alana çıkarak üsütnü başını silkeler. Böylece kışın getirdiği hastalıkların atıldığına inanılmaktadır. Eşyalar da silkelenir aynı amaçla... Sonra leylak (zdravest-Geranium)’ larla yüzünü yıkar insanlar. Sağlıklı yaşama arzusunu ifade eder bu. Ardından bayramlık giysilerini giyen gençler; çiçeklerin küp içinde bekletildiği evin bahçesinde toplanır. Bazen komik giysiler (erkek kıyafeti giyen kızlar ya da kız kılığına giren erkekler gibi.) giyenler de olur. Hıdrellez günü neşeli olmalıdır herşey. Pesnalar da öyle. Acıklı olanlar söylenmez o gün.
Hıdrelez sabahı kadınlar küplerin başından çiçek çıkarmaya gider.
Aynı zamanda erkekler de yazın çobanlık yapacak adamları belirlemek için mahalle meydanında toplanır.
Küpün başına; pesna söyleyen güzel sesli birileri ve mutlaka evlenmemiş genç bir kız geçirilir. İlk pesna söylenirken küp açılır. Genç kız sırayla içindeki çiçek demetlerini çıkarmaya başlar. Çıkardığını herkesin görmesi için havaya kaldırarak sallar. Üzerindeki özel nişan sayesinde herkes kendi demetini tanır böylece. Her demet için ayrı bir dörtlük (mani) okur, pesna’cı kız (ya da kızlar). Kendi demetinin çıkarıldığını görenler; can kulağıyla dinler söylenen dörtlüğü. Kendi kısmetini anlatacaktır çünkü o. Çiçeğini küpe koyarken tuttuğu niyetin gerçekleşeceğine dair işaretler beklenir, pesna sözlerinden. Çiçek demeti ve pesna sözlerinin tesadüfen eşleştiği kabul edildiği için, ilgili kişinin yakın geceğinden haber veren bir tür fal gibi görülür bu olay. Yalnızca neşe ve umut yüklü pesnalar söylendiğinden, daima umutla dolar gençlerin yüreği. Pesnalar ve çiçek sallamalar küp boşalıncaya kadar sürer. Pesnası okunmuş çiçek elden ele uzatılarak sahibine ulaşır. Sahibi bazen gizler kendisini bazen de özellikle açık eder. Kendisini izleyen sevgilisi ya da yakınlarına iletilecek dolaylı mesaj anlamında da gelecektir bu davranışları. Bu aynı zamanda; gençlerin duygularını ifade etme fırsatıdır çünkü...
Bazen anneler delikanlı evlatları için de çiçek koyar küpün içine. Küpten çıkan çiçekle gelin adayı olarak gördükleri genç kızın başını ıslatırlar. Gerek bu davranışları ve gerekse genç kızın buna verdiği tepkiler; karşılıklı niyetlerin gayrı resmi ilanıdır aslında. Kimin kime gönül koyduğu belli olur sonuçta. Nişanlılık öncesi bir tür ”sözlü” olma durumu gösterir çevreye. Başkalarının devreye girmesi ayıplanacaktır artık.
Çiçekler çıktıktan sonra küpte kalan su atılmaz. Türlü kokular barındıran bir çiçek suyu haline geldiği için; isteyen evine götürüp elini yüzünü yıkar onunla.
Sonra salıncaklara gidip sallanır gençler. Burada da genç aşıklar; birbirini sallayarak dışa vurur duygulanılır.

23 Nisan 2007 Pazartesi

Bir Çuval Pomak

Bir Çuval Pomak

Beşpınar köyünden bir kaç Pomak sırtlarında çuvallarıyla Manisa'ya pazara inmişler. Cumhuriyet Hamamı civarında tekrar buluşmak üzere sözleşmişler. Ayrılmışlar.
Pazarlandıktan sonra biri geri dönmüş arkadaşlarını bekliyormuş. Gelen giden olmayınca telaşlanmış. Oradaki bir marangoz esnafına sormuş.
Malum türkçe kıtlığından derdini ancak şöyle anlatabilmiş.
Demiş ki: "Buradan bir çuval pomak geçti mi?"
Adam hem şaşırmış hem de durumu anlamış. Hafifçe gülerek evet demiş işte şu kahvehaneye gittiler. Seni bekliyorlar

Çünkü Türkçe Bilmez

Çünkü Türkçe Bilmez

Pomak kadın Türk kasaptan alışveriş yapmaya gider.
Malum Pomak kadın türkçe bilmez bunu gören kasap dükkanının eşiğindeki yaşlı Pomak adam ona dil konusunda yardımda bulunmak için içeriye girer.
Güya türkçe biliyorya başlar konuşmaya:
"Ey kasap keseta prasata anno okka mesu. Zira asva jeni niznaye turska. Dayteya anno okka mesu"
"Ey kasap bir okka et kes, ver bu kadına; çünkü türkçe bilmez"

Pomak Ava Giderse

Pomak Ava Giderse

Kış mevsiminde yaban kaz ve ördeklerin göç yollarında bullunduğu vakitlerde bunu fırsat bilen üç Pomak kafadar avcı yaban ördeği avı için su altında kalmış tarlaya suni bir göl yaparak gölün kenarına güme tabir edilen bek yerini inşaa ederler.İçinede ısınmak için teneke soba koyarlar.Bu arada Pomak Ali kendisine ait olan evcileştirilmiş üç tane yabani ördeği(Mühre) yi Gümenin az ilerisinde mazgal deliklerinden görülebilecek şekilde Gölün içerisine iki kazık arasına bağlı iplere ayaklarından bağlayıp bırakırlar.(amaç havada uçan yabani ördekleri bunlar sayesinde göle indirmek)Havanın kararması ile bizim üç kafadar pomak gümeye girerler ve tüfekleri mazgallarda Yabani ördeklerin göle inmesini beklerler.Fakat hava kış olması sebebi ile çok soğuktur.Pomak Ruşen şarapçı olduğundan boş dururmu! Gümeye gelirken 4,5 şişe şarap ile birlikte nevalede getirmiştir.Üç kafadar pomak başlamışlar içmeye ,bu sırada Ördek gelirse kimin ateş edecekleri konusunda tartışırlar daha önce hiç güme tecrübesi olmayan Pomak mehmet ile Pomak Ruşen atış yapacak şekilde anlaşırlar.vuracakları ördeklerin nasıl paylaştıracaklarını da hararetli bir şekilde konuşurlar.Taaki kafalar zom olana kadar. İşte tam bu sırada Mühreler avaz avaz ötmeye başlar.Bunun üzerine Pomak Mehmet ile Pomak Ruşen hemen mazgallarda bulunan tüfeklere sarılır. Pomak Mehmet gölün içerisinde kendi ördeklerine yakın üç tane yabani ördek gördüğün söyler ve nişan alır fakat mührelerin sahibi olan Pomak Ali , içine sinmemiştir ve
-Durun !der.
- Sizler çok sarhoşsunuz benim ördekleri vurursunuz.
Diyerek Mehmet'ten tüfeği alır ve nişan alarak ördeklere ateş eder.ancak dışarısı çok soğuk olduğundan vurdukları ördekleri toplama işini sabaha bırakırlar ve uyurlar.Sabah kalktıklarında Birde ne görsünler akşam Yabani ördek niyetine vurdukları ördekler kendi Mühreleri çıkmasınmı!.
Üç Pomak kafadar avcı kendi mühreleri birer birer paylaştırarak köyün yolunu tutmuşlar.afiyetle yemişler.

İki Pomak Arkadaş

İki Pomak Arkadaş

İki Pomak arkadaş bir tepenin yamacında oturmuş sohbet ediyorlar. Bir tanesi epey yer gezmiş, yanındaki, köyün dışına hiç çıkmamış arkadaşına ne kadar bilgili olduğunu gösterip hava atıyormuş; Ardında beyaz bir yol bırakan uçuğı göstererek,
-Tebe jete bak jete demiş, bilgiç bir tavırla işaret edip.
Ardından ovada yol alan treni göstererek,
-Tebe trene bak trene demiş, bilgisi ile arkadaşını hayretler içinde bırakarak.
Sonra da önlerindeki yoldan geçen arabaların ne olduğunu anlatmaya başlamış. Köyün dışına çıkmamış olan bir taraftan da kıskanıyormuş tabi. Bu sırada önlerindeki yoldan önde bir eşek, arkasında sıra halinde iri yarı hayvanların bulunduğu bir kervan geçmiş.
Her şeyi bilen ne olduğunu bilemeyince bizim ki dayanamamış;
-Tebe nelere bak nelere, diyerek kendisinin de bildiği bir şey olduğunu göstermiş.
Diğeri altında kalır mı;
-Tebe hep üüle olur onlar.

Pomak İnadı

Pomak İnadı

Osmanlı Makedonyayı işgal ettiğinde dönemin Paşası Üsküpe gelir .Vardar nehri kıyısın otururken canı karpuz çeker ve aklına bir fikir gelir,çünkü Paşadır ve etrafa bir şekilde para dahıtması adettendir.Hemen haber salar ve etrafındakilerden bir Arnavut,bir Makedon ,bir Pomak çağırır ve sorar;
-- Bu karpuz neyle kesilir?
-- Makedon bıçakla der ve bir kese altını alır gider.
--Arnavut oda bıçakla der oda bir kese altını alır gider.
--Pomak aklında başka şeyler varken hazırlıksızca makas der.
Paşa ve etraftakiler şaşırır ve kızar ,bağırmaya başlayarak benle dalgamı geçiyorsun deyip paşanın askerleri Pomak a saldırır dövmeye başlar,bir süre sonra Paşa hele bir dur der bakalım aklı başına geldimi ve yeniden sorar .Ama bizim Pomak bir kere makas demiştir artık ve yeniden makas der ve ardından dayak yine başlar.
Bu duruma dayanamayan bir başka Pomak paşaya şunu der; Paşam buda bütün Pomaklar gibi birşey dedimi yanlışta olsa doğruda olsa bir daha vazgeçmez söylediğinden, sözünden döndürülemez öleceğini bilse bile.

Kazma Kılıfı

KAZMA KILIFI

İki Pomak arkadaş yolda yaya giderlerken yolun kıyısında bir potin bulurlar. Evirirler çevirirler hiçbir şeye benzetemezler.
Başlarlar tahmin etmeye.
- Güzel kardaşım sence bu nedir büle?
- Valla bir şeye benzetemedim. Ne ula bilir ki?
Bir çok tahminde bulunurlar. Ama hiç biri kendilerine mantıklı gelmez. En sonunda biraz daha akıllı olanı tahminde bulunur.
- Buldum kardaşım. Bu ulsa ulsa kazma kılıfıdır. Duru mu?
- Durudur valla. Bu kazma kılıfıdır. Nasıl da bilemedim.

Kaşa

KAŞA…

Bir Pomak köyden bir delikanlı askere gider. Askerde iken öyle bir hastalanır ki günlerce kendinden geçmiş yatar. Ama sürekli iki kelime sayıklamaktadır.
- Kaşa… kaşa…..
Bunun ne olduğunu kimse bilemez. En sonunda bölük komutanı bunun memleketinden kimsenin olup olmadığın ı sorar. Aranıp araştırılır. Bir başka bölükten biri bulunuyor.
Komutan sorar;
- Oğlum! bu asker durmadan sayıklıyor. Kaşa kaşa diye. Nedir bu kaşa?
- Komutanım suyu kaynatıp içine biraz mısır unu atarsın. Karıştırırsın. Olur sana kaşa.
- Hay Allah iyiliğini versin. Bunun için mi sayıklıyormuş bu hergele. Yapın şuna bir kaşa verin.Emir yerine getirilip kaşa hasta askere içirilir. Ertesi sabaha bizimki iyileşip tekmile bile çıkar.

22 Nisan 2007 Pazar

Müslümanlığın Şartı Kaç...

MÜSLÜMANLIĞIN ŞARTI KAÇ…

İki kafadar Pomak Bulgaristan’dan kaçak olarak Türkiye’ye girmeye çalışırken nöbetçi asker tarafından görülürler.
Biri hemen kendini çalı dibine atarak gizler. Diğeri yakalanır.
Asker;
- Kaldır ellerini, yaklaş diye bağırır.
Bizimki mecburen elleri havada yaklaşır.
- A be dur asker aga. Ben sizdenim.
- Nasıl bizdensin. Müslim misin ? gayri Müslim misin?
- Müslüman’ım be kardaşım.
- O zaman söyle bakalım Müslümanlığın şartı kaçtır?
- Ondur asker agacım.
- Vay kafir hem Müslüman’ım dersin. Hem de Müslümanlığın şartının kaç olduğunu bilmezsin. Asker bizimkini dövmeye başlar.
- Senin güzel hatırın için unbeş olsun beAma asker dövmeye devam eder. Bizim Pomak yirmiye çıkar dayak durmaz. Yimibeş der nafile.
Çalı arkasına saklanmış olan arkadaşı ona;
- Beş de beş de diye durmadan seslenir.
- Ulan ben yirmibeş dedim bu kadar dayak yedim. Bir de beşe düşersem kim bilir ne kadar dayak yerim diye yanıt verir.