27 Nisan 2007 Cuma

Gergöv-Gergövden-Hıdrellez

Hıdrellez (Gergöv-Gergövden)

Hıdrellez-Gergöv-Gergövden; Anadolu, Balkan ve Kafkas coğrafyasında yaşamış eski halkların yazın başlangıcı olarak kabul ettikleri gündür. Bu nedenle çok eski zamanlardan beri "yılbaşı" ya da "yazbaşı" bayramı olarak kutlandığı anlaşılmaktadır. Hıristiyanlık ve İslamiyet öncesinde yapılan bu kutlamaların pagan inanışlarla ilişkilendirilmiş olması kaçınılmazdır.
Modern dinler kendilerini dayatırken bu tür pagan kültleri yasaklamaya gayret etmiş ancak toplum kültüründe izleri silinemeyecek derecede yer edenleri kendi inanç akideleri ile yeniden tanımlama yoluna gitmişlerdir. Hıristiyan teolojisinin; yok edemediği bu geleneğin pagan "Green Man/Yeşil Adam" kültü ile bağlantısını koparabilmek için "Saint George" bayramı olarak kutsamayı tercih ettiği anlaşılıyor.
Saint George'un kişiliği de "pagan kültleri yasaklama" arzusunu açıkça göstermektedir. Çünkü o; Pagan tapımı reddetttiği için Romalılar tarafından öldürülen kahramandır. Kökleri pagan kültlere dayanan bir bayramın onun adına kutsanması şeklen korunan geleneği "içerik" yönünden hıristiyanlaştırma niyetini açığa çıkarır. Ancak garip bir paradoksa da yol açar bu. Teolojistlerin niyetlerinden bağımsız olarak geleneğin yeni adını benimseyen insanlar; pagan efsane kahramanlarına dair inançlarını bu kez "Saint George" adında yaşatmayı sürdürmüştür.
Yüzyıllar sonra gelişen İslamiyet döneminde de Hıristiyanlığa rağmen halk inançlarında "Green Man/Yeşil adam" kültünün hala yaşatıldığı anlaşılmaktadır. İslam teolojisinin Hiristiyanlığa benzer kaygılarla giriştiği yeniden tanımlayarak kutsama faaliyetinde öne çıkan "Hıdır" adının etimolojisi buna işaret etmektedir. Sözcük Arapça'da "yeşil" anlamı veren "hadr" sözünden türemiştir. Hızır; "Yeşil Adam/Green Man" anlamına gelir. Kur-an'da açıkça "Hıdır" adından söz edilmemişrtir. Kehf Suresi'nde (60-82. Ayetler) isim verilmeden anlatılan kişinin Yeşil Adam (Hıdır) olması gerektiği kanısına varılarak, eskiden beri halk inançlarında yaşayan bir kült kahramanı ile Kur-an arasında bağ kurma yoluna gidilmiştir.
Pomaklarda da gözlenen Hıdrellez geleneğinin, zaman içinde uğradığı bu dönüşümler; geçmişe dair ipuçlarına ulaşmak açısından önemlidir.Pirin Pomaklarının bu geleneği "Gergöv" olarak adlandırdığını görüyoruz. Rodop (Katrancı) Pomakları da aynı adlandırmayı kullanmaktadır. Arenler'de ise "Hıdrellez" adı kullanılmaktadır.
Hıristiyan Bulgarlar bu günü "Sweti Georgi" günü olarak kutlamaktadır. Bu onların "Hagia George/Aya Yorgi/Saint George" ye verdikleri addır. Pomaklardaki "Gergöv" adı da "Georgi" adının farklı bir söylenişidir sadece. Bu ise çok ta uzak olmayan bir geçmişte Pomakların bu geleneği "Sweti Georgi" günü olarak kutladıklarına işaret eder. Yani "Gergöv" adı hıristiyan geçmişten taşınan bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır. Aren Pomaklarında "Hıdrellez" adının kullanılması Osmanlı sonrasında Batı Trakya'nın sahil şeridine iskan edilen Türk nüfusla uzun süre yan yana ve içiçe yaşamakla alakalıdır sanırım. Bunun sağladığı etkileşim Güney Rodop Pomakça'sındaki Türkçe sözcük sayısının fazlalığında da gözlenmektedir.

Şimdi bu geleneğin nasıl yapıldığına bir göz atalım;

Hıdrellez gününden önceki akşam (5 mayıs Akşamı), küçük çiçek demetleri hazırlar genç kızlar. Rengarenk çiçeklerden oluşan bu demetçikler; gelin teli ya da değişik renkli iplerle, diğerlerinden ayırdedilecek şakilde bağlanarak, bir küp içerisine biriktirilir. Solmamaları için su da serpilir üzerlerine. En üste bir gül dalı (trendafilski pracki) ve ayna konulur ve küpün ağzı kırmızı bir kuşak (Poyas) la sarılarak bağlanır.
Kimi yerdeki Pomaklar ise bir gün öncesi dere kenarlarına iner Gergöfkı tabir edilen sarı yaprakları olan bir çiçekten toplarlar, bunları dalları ile birlikte ‘’Kotli’’ (kazanın bir küçüğü olan) bakraç’lara konulur,ertesi sabaha kadar bahçede aya karşı bırakılır..6 mayıs sabahı kimisi o suyla duş şeklinde yıkanır,kimileri yüzlerini yıkar sadece.O suyada Gergöfkılı ismi verilir. Ayrıca küp içine bırakılan çiçek demetlerini toplanılan yerde o ailenin varsa,yoksa komşu aileden küçük ama en sonuncu erkek çocuğuna(stırsık) çektirirlerdi.Demeti çekilen kız stırsık olana hediye verirdi.Bu yumurta da olurdu parada.
Ertesi sabah ”Hıdrellez(Ederlez)”dir. Erkenden kalkar herkes. Açık bir alana çıkarak üsütnü başını silkeler. Böylece kışın getirdiği hastalıkların atıldığına inanılmaktadır. Eşyalar da silkelenir aynı amaçla... Sonra leylak (zdravest-Geranium)’ larla yüzünü yıkar insanlar. Sağlıklı yaşama arzusunu ifade eder bu. Ardından bayramlık giysilerini giyen gençler; çiçeklerin küp içinde bekletildiği evin bahçesinde toplanır. Bazen komik giysiler (erkek kıyafeti giyen kızlar ya da kız kılığına giren erkekler gibi.) giyenler de olur. Hıdrellez günü neşeli olmalıdır herşey. Pesnalar da öyle. Acıklı olanlar söylenmez o gün.
Hıdrelez sabahı kadınlar küplerin başından çiçek çıkarmaya gider.
Aynı zamanda erkekler de yazın çobanlık yapacak adamları belirlemek için mahalle meydanında toplanır.
Küpün başına; pesna söyleyen güzel sesli birileri ve mutlaka evlenmemiş genç bir kız geçirilir. İlk pesna söylenirken küp açılır. Genç kız sırayla içindeki çiçek demetlerini çıkarmaya başlar. Çıkardığını herkesin görmesi için havaya kaldırarak sallar. Üzerindeki özel nişan sayesinde herkes kendi demetini tanır böylece. Her demet için ayrı bir dörtlük (mani) okur, pesna’cı kız (ya da kızlar). Kendi demetinin çıkarıldığını görenler; can kulağıyla dinler söylenen dörtlüğü. Kendi kısmetini anlatacaktır çünkü o. Çiçeğini küpe koyarken tuttuğu niyetin gerçekleşeceğine dair işaretler beklenir, pesna sözlerinden. Çiçek demeti ve pesna sözlerinin tesadüfen eşleştiği kabul edildiği için, ilgili kişinin yakın geceğinden haber veren bir tür fal gibi görülür bu olay. Yalnızca neşe ve umut yüklü pesnalar söylendiğinden, daima umutla dolar gençlerin yüreği. Pesnalar ve çiçek sallamalar küp boşalıncaya kadar sürer. Pesnası okunmuş çiçek elden ele uzatılarak sahibine ulaşır. Sahibi bazen gizler kendisini bazen de özellikle açık eder. Kendisini izleyen sevgilisi ya da yakınlarına iletilecek dolaylı mesaj anlamında da gelecektir bu davranışları. Bu aynı zamanda; gençlerin duygularını ifade etme fırsatıdır çünkü...
Bazen anneler delikanlı evlatları için de çiçek koyar küpün içine. Küpten çıkan çiçekle gelin adayı olarak gördükleri genç kızın başını ıslatırlar. Gerek bu davranışları ve gerekse genç kızın buna verdiği tepkiler; karşılıklı niyetlerin gayrı resmi ilanıdır aslında. Kimin kime gönül koyduğu belli olur sonuçta. Nişanlılık öncesi bir tür ”sözlü” olma durumu gösterir çevreye. Başkalarının devreye girmesi ayıplanacaktır artık.
Çiçekler çıktıktan sonra küpte kalan su atılmaz. Türlü kokular barındıran bir çiçek suyu haline geldiği için; isteyen evine götürüp elini yüzünü yıkar onunla.
Sonra salıncaklara gidip sallanır gençler. Burada da genç aşıklar; birbirini sallayarak dışa vurur duygulanılır.

Hiç yorum yok: