2 Mayıs 2007 Çarşamba

Patila Pri Biyaganeto Prez Godina '1912'


Patila pri biyaganeto prez godina’1912. “1912’deki bir kaçışın öyküsü”


Her birimiz ya aynı hikayeyi farklı biçimlerde ya da farklı olayları benzer hikayelerde duymuşuzdur. Bahsettiğim göç yıllarında ne aileler ne evlatlarını kaybetti, bazıları buluştu, bazıları da.... İşte size kendi ailemden gerçek bir hikaye
1912 cıvarında Nevrokop bölgesi orada yaşayan herkes için tam bir kargaşaya dönüşmüş. Büyüklerimizin birçoğu kurtuluşu yola çıkmak, evini barkını terketmekte bulmuş. Bazılarının malı mülkü var, bazılarının yok. Ama ümit hiç yok. Bazıları bütün eşyalarını yüklemiş, arabası, atı, öküzü olmayan da sadece taşıyabileceği kadarını sırtlamış, koyulmuş yola.
Pirin dağlarında Breznitsa diye bir köy vardır. Çok sevdiğim, harika bir doğası olan bu yer benim memleketim. İşte köyün yerlisi bir Pomak ailesi Macaruvi’lerden karı-koca Selime ve Bayram bir avuç dolusu eşyalarını yuklemişler yegane atlarının sırtına, koyulmuşlar yola. Selime’nin iki yavrusu Sale (Saliha) 6 yaşında, elinden tutarak yanında yürütüyor. Daha sonra babaannem olan Adile de şinkrak, omuzlarında... Haa bir de daha sonra dünyaya gelen Fatme de yüreğinde...
Bu kahredici yolculuk boyunca komşu köylerden birinden başka bir aile de onlara yetişiyor. Bizimkilerin halini görünce içlerinden yardım etmek geliyor ve kız arabaya binsin, yürümesin kısacık bacakları ile derler. Selime de diğer komşuların teşviki ile –Hadi ver! Deyince Sale’yi arabaya bindiriyor. İleride mola da buluşuruz diyor ve ilerliyor ve gözden kayboluyorlar.
Gün geçer, iki mola yeri geçer, araba yok, Sale de yok. Bir daha ne gören var ne duyan...
Köy ahalisi Kavalaya varır, ne görsünler, deniz bir kabarmış, bir kabarmış ki göz açtırmıyor. O havada yola çıkmayı göze alan tekneler “katu çarupki sa ubraştaa” (Ceviz kabucukları gibi tepetaklak oluyor) Bekle, bekle ancak bir noktaya kadar. Ne mecalleri var ne çare ne de paraları. Yaban ellerde beklemeye dahi takatleri kalmamış. Çaresizlik içinde geri dönmekten başka yol bulamayanlar gerisin geriyola koyulmuş. Köylerini yakılmış halde bulmuşlar ama yenıden başlamışlar. Ne yazık kı bazı aileler de geldikleri gibi değil ama bazılarını geride bırakarak... İşte kalanlardan biri; Sale Macaruva!
Sonradan duyulduğuna göre Saleyi arabalarına alan ailenin kendi evlatları yokmuş!
Evlat, can değil mi? Belki öteki aile de dönmüştür umudu ile bütün komşu köyleri taramışlar, heyhat! Seneler geçer, Fatme ve Adile büyür ve genç kız olurlar. Bir gün Yunanistyan tarafından gelen bir aile Adile’yi görür ve yaşadıkları yerdeki bir ailenin kızına inanılmaz benzerliğinden dem vurur. O zamanlar sınırı geçmek, başka bir ülkeye gitmek nerdeee! Yine de bir umutla araştırırlar, soruştururlar, haber gönderirler... Herhande zaman mübadeleye denk gelmiş olmalı ki bir de duyarlar, o aile Türkiyeye göçmüş.
İşte ailemizin dramı... Onlarca yıl sonra hala bir umut, hala bir bekleyiş. Acaba kaçırılan, ya da talihsizlik eseri kayıbolan halamızın çocukları oldu mu? Bir yerlerde kuzenlerimiz, akrabalarımız var mı? Bir dalımız, budağımız var bir yerlerde, ama nerede? Hiç bizden haberleri oldu mu? Yunanistanda mı, Türkiyede mi, ama nerede iseler onlar için çarpan yüreklerimizi duydular mı?
Bu sadece ailemizin hikayesi....
Çevirideki yardımı için Hikmet’e teşekkürler!

Hiç yorum yok: