27 Nisan 2007 Cuma

Pomak El Dokumaları

POMAK EL DOKUMALARI


Pomak el dokumalarında hammadde yönü incelendiğinde,eski örneklerinde yün,kıl ve pamuk ipliğinin yoğun şekilde kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Pomak el dokumaları çok çeşitli kullanım alanlarında değerlendirilmektedir,bu dokumalar genellikle sentetik ipliklerle(günümüzde sentetik iplik kullanıyor,temini kolay olduğu için) ve bezayağı tekniğinde,canlı renklerde ve cizgili-kareli desenlerde üretilmektedir.
Pomaklar’ın özellikle elbiselik kumaşlar,çeşitli örtü ve yer yaygılarında yün ve yapağı kullandıkları dikkat çekmektedir.Yün tarandıktan sonra eğirme işleminde ‘’öreke’’den yararlanılmakta ve bu araca Pomakça ‘’furka’’ adı verilmektedir.
Diğer yandan boyamaya karşı oldukca elverişli,ıslaklığa,sürtünmeye ve aşınmalara karşı dayanıklı olan pamuk lifleri;yaş mukavemetinin fazlalığından yıkamaya dayanıklı,hijyenik özelliği,nem tutabilme yeteneğinin yüksekliği gibi nedenlerden dolayı üzellikle giyim sektöründe vazgeçilmez bir tekstil hammaddesidir (1) .Pomak köylerinde pamuk bugün çözgü ipliği olarak kullanıldığı gibi bazı dokumaların özelliğine göre atkı ipliği olarakta kullanılmaktadır.Günümüzde Pomak el dokumalarında sentetik iplik kullanımı oldukça yaygın olduğu görülmektedir.Ayrıca pamuk veya yün çözgü üerine keçi kılıyla yapılan dokumalar,sıcak tutması yüzünden genellikle ‘’kepenek’’ ve ‘’yer yaygısı’’ olarak kullanılmaktadır.yün ile aba türünde kumaşlarda elde ediilmektedir
Desenli veya desensiz olarak üretilen Pomak el dokumalarının desenli çeşitleri,dikey çizgili,yata çizgili veya bu çizgilerin kesişmesinden oluşan üçgen,dörtgen vb. geometrik desenler olmak üzere üç grupta incelenebilir.Her üç grup desende de bezayağı dokuma tekniği yoğun şekilde kullanılmaktadır.
Boyuna cizgili desenler aynı genişlikteki dikey çizgilerin belli aralıklarla yan yana sıralanmasından oluşan desenler olabildiği gibi;farklı genişlikteki dikey çizgilerin belli aralıklarla yan yana sıralanmasındanda oluşabilmektedir.
Yatay çizgili desenlerde aynı veya farklı genişlikteki yatay çizgilerin belli aralıklarla üst üste sıralanması ile elde edilmektedir.Kumaş yüzeyinde gerek dikey gerek yatay çizgilerin yer aldığı dokumalar,genellikle seccade,cacala,yolluk,şarpa(başörtüsü),entari ve elbiselik kumaşlarda kullanılmaktadır .
Pomak dokumalarında ekose desenler,belirli bir düzende hazırlanan renkli çözgü iplikleri üzerine,yine belli renk düzeni içinde atkı ipliklerinin sıralanması ile oluşturulmaktadır.Çözgüde karışık,atkıda ise basit renk düzenlemesi yapılarak birçok değişik görünüm elde edilebilir.Ekose desenli kumaşlar genellikle yer yaygısı,yastık,sofra bezi,heybe,önlük,yatak ve yüklük örtüsü vb. yerlerde kullanılmaktadır.
Pomak el dokumalarının enleri en çok 100 cm. olmakla birlikte daha çok 40-75 cm. genişliğinde dokumalar yapılmaktadır.Dokumaların boyları ise istenilen ürünün kullanım yeri özelliğine göre değişebilmektedir.Yatak örtüsü gibi geniş yüzeyler için gerektiren ürünler,yan yana getirilen aynı uzunluktakidokumaların dikilmesiyle oluşturulmakatadır.
Pastel renklere raslanmayan Pomak el dokumalarının gerek çözgü iplikleri,gerek atkı sıralarında oldukça çok sayıda canlı renk kullanılmaktadır.Dokumaların en ağırlıklı renkleri,kırmızıvepembedir.Bunların dışında mor ,mavi, yaşil, sarı , bordo , kehverengi , siyah, beyaz ve lacivert gibi renkler kullanılmaktadır.

1.F.Y Kaya Yazıcıoğlu,Lif Teknolojisi,Ankara 1992,s.106.
KAYNAKÇA

1-EMRE DÖLEN ,Tekstil Tarihi,Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Yayınları,92/1
İstanbul 1992.
2-F.Y KAYA YAZICIOĞLU,Lif Teknolojisi,Seçkin Ofset Matbaacılık,Ankara 1992.
Yar.Doç.Dr.FATMA NUR BAŞARAN

Pomaklar'da Bogomilizm ve Hurafelere İlişkin Ritüel

POMAKLARDA BOGOMİLİZM VE HURAFELERE İLİŞKİN RİTUEL

Pomak Kültürünün ve kimliğinin gercek anlamda ortaya çıkması için gelenek ve görenekleri özellikle kayıt altına alıp incelemek gerektiğine inanıyorum. Envanter olabilecek her türlü bilgiyi derleyip bunları yaşatıp gelecek nesillere aktarmamız bu açıdan çok önemli .

Bu konu ile ilgili olarak aşşadaki yaşananları aktarmak istiyorum.

Yaşlı bir kadın (Pesnapolich) yada(Pesnator) üfürükçü tarafından geçici bir nedenle gözleri rahatsızlanan ve yaşlı kadına gelen kişilere ne şekilde bir işlem yaptığını anlatmak istiyorum.

Pesnapolich veya Pesnator Pomak kadını ilk önce birkaç dilim Sarımsak (Belluk) ile bir miktar tuzu ağzında çiğneyip rahatsız olan kişinin gözünü her iki el yardımı ile aralayıp içinden besmele çeker ve daha sonra aşağıda 'Pomakça' dua ile karışık söylemi yapar ve arasıra karşı tarafın gözüne üfürür.


Tri ovni sı beet kray anno çerno more
Edin e bel , edin e cher ,edin e cherven
Bele si ,be zi belenitı
Cherne si, be zi chernoto
Chervene si ,be zi chervenoto
İmalu chervene kukoshka
İzmıtıli chervene pileti
İzvelegi nı bunici
Plesnalısi is kirliti,isbıdili chervene piliti
İskochil edin Pasnator ( Üfürükçünün bir tanesi çıkmış)
İsbıdil chervene metelka ( Gözlerin hastalığını kovmuş)


Bu söylemi kendi duyacak şekilde yaptıktan sonra ağzında bulunan ve iyice çiğnenmiş tuzlu sarımsağı bir kaç kere karşı tarafın rahatsız olan gözüne üfürür ve bu şekilde biter.

Bu ritüel "Bogomil" inançlarını çağrıştırıyor. Bogomilizm düalist(ikicil) karakterli inanç sistemidir. Bir taraftan Tanrıya inanırken; öte yandan kötülüğe hükmeden güçleri Tanrıdan bağımsız varlıklar olarak değerlendirir. Bu nedenleTanrıya ibadet yanında, kötülük Tanrısı gibi algılanan cin peri gibi güçleri memnun yada ikna etmeye yönelik tapımlar da içermektedir. Olayda "çarpılma" olarak tanımlanan bir durum söz konusu. Körlüğe yol açanın bir cin olduğuna inanıldığından; içine girdiği kişiyi terketmesine yönelik dua ve ritüellerle iyileştirme çabası söz konusu. Sonradan benimsenen İslam inancı, duaların buna göre yapılmasına yol açsa da; "kötü tanrı" (cin) yı uzaklaştırmaya yönelik ritüeller eski formları muhafaza ediyor. Bunlar aslında Bogomilizm'in de öncesine ait pagan kültlerdir.

Bogomil inançlarına uyumlu olmaları günümüze taşınmalarında en önemli etkenlerden biri olarak görülmelidir...

Sedenka

SEDENKA
Sedenka Pomak kültürünün bir parçasıdır ve günümüzde artık uygulanırlığı azalmış bir gelenek .Genelde köylerde uygulana gelmiştir.
Sedenka Slav kökenli bir sözcüktür. "Sedeti" oturmak fiil kökünden türemiştir, oturmak, toplanmak anlamında kullanılır: Köy kadınlarının kendine özgü eğlencelerindendir.
Sedenka ufak değişikler göstermekle beraber üç çeşit yapılmaktadır:
1. Komşuların toplandığı bir gecedir. Bulgur çekilir, pazı açılır,sohbet edilir. Kızlar darbuka , tef çalıp türkü söylerler. Özellikle kabak ve mısır yenilir.
2. Söz kesimi için toplanıldığında kızın ailesinden söz alınırsa damat adayına kızdan alınan mendil götürülür. Kızlar gece toplanıp eğlenir.
3. Harman zamanı yapılan sedenka. Ayçiçeği dövülüp, mısır soyulurken yapılır. Bir çeşit yardımlaşmadır. Türküler söylenir eğlenceler düzenlenir.
Bölgeler arasındada isim değişmektedir ,mesela,sedenkaya mâle (mahalle) adıda verilir. Mâle'yi yapacak kişi gündüzden bütün komşularını çağırır.Komşularına ikram edeceği yiyecekleri gündüzden hazırlamaya başlar.Gece olunca çağrılan komşular yavaş yavaş gelmeye başlar. Herkes toplandıktan sonra hal hatır sorulur. Bir müddet sonra kızlar diğer odaya geçerek oyun çıkarmak için hazırlıklara başlarlar.
Sedenka nişan kutlaması için yapıldığında oğlan tarafı nişan boğçalarıyla kız evine gider. Boğçalar kız evine bırakılır.Kız evi de hazırladığı boğçayı oğlan evine gönderir. Gece oğlan tarafı kız evine gider, cümbüşe başlanır. Kızlar türkü söyleyip oynarlar. Yaş gruplarına göre sohbet edilip, oynayan gruplar oyun çıkarılacağı, türkü söyleyip halk oyunu oynanacağı zaman bir araya toplanırlar.
Kış geceleri yapılan sedenka’larda amaç eğlencedir. Kızlar, kadınlar önceden kararlaştırılan bir evde toplanırlar. Kızlar sedenka’ya giderken daire,tef ve çömlek darbukalarını alırlar. Ev sahibi mısır patlatır. Suda mısır pişirilir. Kabak, değişmez tatlıdır. Kızlar camların perdelerini açarlar. Oğlanlar dışarıdan cama bakarlar. Kızlar maniler, türküler;söylerler. Kış geceleri yapılan sedenka’lara erkeklar katılmaz.
Harman zamanı yardımlaşma imece amacı güden sedenka’lara kadın ve erkekler yanyana gelirler. Sedenkalar köyün kızlarının ve oğlanlarının birbirlerini tanıdıkları yer olur.Konu komşu, sedenkaya gider, bir ev içi toplanılır ve gidilir (yün-eğirmek)örülür, dikilir,sohbet edilir. Yavuklu cama gelir,zenginse şeker getirir, fakirse çeker gider, patlak mısır patlatılır. Kabak pişirilir ve yenir. Orada toplananlar kendi kendine cümbüş yapar. Oyunlar oynar.Mani, türkü söylenir. Kızlar oyun çıkarırlar, oyunlar oynanır, bilmeceler sorulur.
Yöreden yöreye değişen sedenkalar da vardır benzerlikler taşısada ufak farklılıklar göstermektedir;
Bunlardan birincisi,gündöndü (ayçiçek) ufalamak, mısır soymak için bir evde gece toplanılır,ev sahibine yardım edilir. Ev sahibi süt mısırı pişirir, birlikte yenir. İşbitmişse ertesi akşam kime gidileceği kararlaştırılır.
İkincisi kış geceleri hasır dokumak için sedenkalar yapılır. Bir kısmı kızlar hasırdokur, diğerleri kendi işleriyle gelirler.
Üçüncüsü eğlenmek amacıyla yapılan sedenkalardır. Herkes işini alır, belli bir evde toplanılır. Hem işyaparlar, hem de maniler söylerler, şenlenirler. Birbirlerine deyiş (mani)atarlar."
Sedenkanın yapılma amacında hemen hemen bütün kaynak kişiler birleşiyorlar. Bunları; yardımlaşma, boş zamanları değerlendirme,komşuluk ilişkilerini güçlendirme, içine kapalılıktan kendini kurtarıp sosyalleşme vb. olarak sıralayabiliriz.

Sedenkalarda kadınlar çeşitli kılıklara girerek oyun çıkarırlar. Bazen değişik giysilerle seyircileri şaşırtırlar.
Sedenkalarda oynanan oyunlardan biri "cüce oyunu”dur.
Genellikle küçük bir kız çocuğunun başına büyük bir tepsi ters olarak konur. Kadınların giydikleri çarşaf, pürgü adı verilen dış giysinin eteği bu tepsinin üstüne örtülür. Çarşafın etekleri toplanır, çocuğun beli üzerine bağlanır. Kollar bu çarşafın içinde kalır. Bir erkek ceketi yakası çocuğun beline gelecek şekilde giydirilir. Bir oklava ceketin kollarından geçirilir.Bu şekilde kollar yana açılmış dik dururlar. Kızlar ve kadınlar türküler söylerler cüce ortada oynar.
Başka bir sedenka gecesinde ise kızlar oyun çıkaracakları zaman yandaki odaya geçip hazırlamaya başlarlar. Bu arada da kadınlar söyleşirler, dertleşirler. Kızlar içeriye girince bütün sesler kesilir ve kızlar izlenmeye başlanır. Kızların oynadığı oyunlardan biri "manda oyunu”dur . Oyun şöyledir: Bir kız manda olur. Kıza bir siyah’’ ferace’’(Baştan aşşahıya bütün vücudu kapatan kara çarşaf) giydirilir. Kulak izlenimi vermek için başına iki terlik bağlanır. Boynuna ip bağlanarak ipi çeke çeke manda, kadınların bulunduğu odaya getirilir.Kadınlardan biri mandayı sağmaya kalkar. Manda kendini sağdırmaz.Manda döner, kadın döner. Bir kadın daha gelir o da mandayı sağamaz.Üçüncü kadın gelir mandayı sağar. Bundan sonra manda satılığa çıkarılır. Enyüksek parayı veren mandayı alır ve mandayı dışarı çıkarır. Kızlar daha sonra çeşitli köy için seyirlik oyunları çıkarırlar.
Yardımlaşma için yapılan sedenkalarda da hemen hemen aynıdır. Yardımlaşma için yapılan sedenkalarda öncelikle işlerin bitirilmesine önem verilir. Eğlence genellikle işler bittikten sonra yapılır. Şu karşılıklı konuşmalarla kızların işleri çabuk bitirmesi sağlanır.
- "Kız Hatçe pazıları açtınız mı?”
- "Bitiyor Emne Tete" (Emine Teyze)
- "Haydin bakalım, kızlar çabuk olun yoksa eğlenmeye sıra
kalmayacak".
Bir süre sonra işler tamamlanır, ev sahibi ikramlarını verir.
- " Haydin bakalım kızlar çalın , söyleyin oynayın."
Darbuka, tef veya daire çalmaya başlar, türküler söylenir. Yaşlılar
kızları oyuna çağırır.
- "Haydi kızlar, nazlanmayın oyuna kalkın ortalık neşelensin."
Kızlar kalkar oynar. Sıra mani atışmasına gelmiştir. Kızlar camdan
veya açık havada yapılan sedenkalarda sevdiklerine mani söylerler. Kız
erkek mani atışması da olur.
Sedankalarda yapılan bir mani atışması
şöyledir. Mani atışında kuralı yoktur. Karşılıklı çeşitli maniler söylenir.
Oğlan: Karşıda gördüm seni
Düğmeme durdum seni
Beni sana vermezler
Canına kıyma güzel
Kız: Karşıda durma güzel
Bıyını (bıyığını) burma güzel
Beni sana vermezler
Canına kıyma güzel
Oğlan: Karşında oturanlar
Derdini arttıranlar
Bana teselli versin
Sevdadan kurtaranlar
Kız: Denizin dibi kaya
Cemalin benzer aya
Yüremde (yüreğimde) yağ kalmadı
Günleri saya saya
Oğlan: Denizin üstü kürek
Şimdi ah etti yürek
Yâr üstüne yâr sever
Dayanmaz buna yürek
Kız : Denizin üstü şamdan
Kaç ulan bakma camdan
Al martini vur beni
Kurtulayım bu candan
Oğlan: Denizin üstü enser(çivi)
Üstü maviye benzer
Deryaları dolaşsam
Yoktur yârime benzer
Kız : At gelir kalka kalka
Boynunda gümüş halka
Ben o yâre gönül verdim
Anamdan korka korka
Oğlan: Atımın başlığı yok
Göynümün hoşluğu yok
Geçme benim karşımdan
Kesemde harçlığım yok
Kız : At gelir takur tukur
Çeşmeye koydum bakır
Yârimi sorarsanız
Kaş kara gözler çakır
Oğlan: Attan ayna düşürdüm
İndim lâfı pişirdim
Mana bulma kardaşım
Sana gönül düşürdüm
Kız : İplik işlerim tel gibi
Yârim geçer yel gibi
Bileydim benim olduğunu
Tutar mıydım el gibi

Sedenkada bilmeceler sorulur. En çok bilene ev sahibi armağan
verir. Sorulan bilmecelerden bazıları şunlardır:

Bir soğan dolma
Yavukluna yolla (Çekirdek)
Soktum şişti
Çektim küstü (Kahve)
Sen sen ağacın yaprağı
Sönmez Kabe topracığı
Şen sen onu bilince
Ölünce sendelersin (Kuran)
Fink aşağı fink yukarı
Fingo fingo Mustağa Ağa (Mekik)
Ay ayazı, kaytık aşı
Dul karının güzel kızı (Ateş)
Terazi kadar diğirmiliği
Yüzbin tane deliği (Gizleme)
Kara katır yan yatır
Kalkar ısırır gene yatır (Maşa)
Daldan dala
Kırmızı pala (Sincap)
Ay aradı, gün buldu (Kırağı)
Dağda tak tak (Balta)
Aydırmaca kaydırmaca
Kaydır gitsin binbir uca (Göz)
Suda şıp şıp
Arşın ayak (Balık) (Leylek)
Burma bıyık (Tavşan)
Takır takır takraba
İçindedir akraba
Ya erkektir, ya dişi
Bunu bilir her kişi (Beşik-Bebek)
Mavi atlas
Suya batmaz
Arşın yetmez
Makas kesmez
Terzi biçmez (Gökyüzü)

Sevdikleri gurbette, askerde olan kızlar, gurbet
ve özlem duygularını dile getirmek için ağıtlar söylerler, bunlardan biri
şöyledir:
AĞIT
Gurbet elde düştüm firak Gurbet elde benim sözler
Vatanımdan düştüm ırak Anam babam beni özler
Bu gurbetlik oldu merak Kardaşlarım beni özler
Yanarım gurbette ah !ah! Yanarım gurbette ah! ah!
Gurbet elde benim gibi Gurbet eli elli türlü
Yanar yürek yalın gibi Yanar yürek binbir türlü
Şu gurbetlik ölüm gibi Şu gurbetlik beni üzdü
Yanarım gurbette ah ! ah! Yanarım gurbette ah! ah!

Türkü eşliğinde halk oyunlarıda oynanır. Bunlardan
biri ÇOBAN'dır. Sözleri ve oynanışı şöyledir. Çoban oyunu iki kişi kolları
yanda tek ayak üzerine oynar. Bir kişi tarafından söylenir. İstenirse
seyirciler türküye katılır.
ÇOBAN
Zilli çoban zilli, koyunları zilli
Kalk çoban kaçalım, bekçiler geldi
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür
Çobanın anası male gezer
Köpekler evde çizleme ezer.
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür
Çobanın karısı ekmek yapmaz
Çoban gibi keraneci göbek atamaz
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür
Çobanın ektiği fidan olur mu?
Çoban gibi bitliye giden olur mu ?
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür.
Çobanın gavalı ceviz kökünden
Yanına da varılmaz köpek sesinden
16
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür
Çobanın kulübesi saptan samandan
Yanına da varılmaz tozdan dumanda
Otur çoban otur gölgeye otur
Ovalara gidersen al beni götür

Sedenka gecesinde türküler söylenir. Bunlara oturak türküleri adı
verilir. Uzun türkülerdir. Gece topluca halk oyunları oynanması ile sona
erer.

Gergöv-Gergövden-Hıdrellez

Hıdrellez (Gergöv-Gergövden)

Hıdrellez-Gergöv-Gergövden; Anadolu, Balkan ve Kafkas coğrafyasında yaşamış eski halkların yazın başlangıcı olarak kabul ettikleri gündür. Bu nedenle çok eski zamanlardan beri "yılbaşı" ya da "yazbaşı" bayramı olarak kutlandığı anlaşılmaktadır. Hıristiyanlık ve İslamiyet öncesinde yapılan bu kutlamaların pagan inanışlarla ilişkilendirilmiş olması kaçınılmazdır.
Modern dinler kendilerini dayatırken bu tür pagan kültleri yasaklamaya gayret etmiş ancak toplum kültüründe izleri silinemeyecek derecede yer edenleri kendi inanç akideleri ile yeniden tanımlama yoluna gitmişlerdir. Hıristiyan teolojisinin; yok edemediği bu geleneğin pagan "Green Man/Yeşil Adam" kültü ile bağlantısını koparabilmek için "Saint George" bayramı olarak kutsamayı tercih ettiği anlaşılıyor.
Saint George'un kişiliği de "pagan kültleri yasaklama" arzusunu açıkça göstermektedir. Çünkü o; Pagan tapımı reddetttiği için Romalılar tarafından öldürülen kahramandır. Kökleri pagan kültlere dayanan bir bayramın onun adına kutsanması şeklen korunan geleneği "içerik" yönünden hıristiyanlaştırma niyetini açığa çıkarır. Ancak garip bir paradoksa da yol açar bu. Teolojistlerin niyetlerinden bağımsız olarak geleneğin yeni adını benimseyen insanlar; pagan efsane kahramanlarına dair inançlarını bu kez "Saint George" adında yaşatmayı sürdürmüştür.
Yüzyıllar sonra gelişen İslamiyet döneminde de Hıristiyanlığa rağmen halk inançlarında "Green Man/Yeşil adam" kültünün hala yaşatıldığı anlaşılmaktadır. İslam teolojisinin Hiristiyanlığa benzer kaygılarla giriştiği yeniden tanımlayarak kutsama faaliyetinde öne çıkan "Hıdır" adının etimolojisi buna işaret etmektedir. Sözcük Arapça'da "yeşil" anlamı veren "hadr" sözünden türemiştir. Hızır; "Yeşil Adam/Green Man" anlamına gelir. Kur-an'da açıkça "Hıdır" adından söz edilmemişrtir. Kehf Suresi'nde (60-82. Ayetler) isim verilmeden anlatılan kişinin Yeşil Adam (Hıdır) olması gerektiği kanısına varılarak, eskiden beri halk inançlarında yaşayan bir kült kahramanı ile Kur-an arasında bağ kurma yoluna gidilmiştir.
Pomaklarda da gözlenen Hıdrellez geleneğinin, zaman içinde uğradığı bu dönüşümler; geçmişe dair ipuçlarına ulaşmak açısından önemlidir.Pirin Pomaklarının bu geleneği "Gergöv" olarak adlandırdığını görüyoruz. Rodop (Katrancı) Pomakları da aynı adlandırmayı kullanmaktadır. Arenler'de ise "Hıdrellez" adı kullanılmaktadır.
Hıristiyan Bulgarlar bu günü "Sweti Georgi" günü olarak kutlamaktadır. Bu onların "Hagia George/Aya Yorgi/Saint George" ye verdikleri addır. Pomaklardaki "Gergöv" adı da "Georgi" adının farklı bir söylenişidir sadece. Bu ise çok ta uzak olmayan bir geçmişte Pomakların bu geleneği "Sweti Georgi" günü olarak kutladıklarına işaret eder. Yani "Gergöv" adı hıristiyan geçmişten taşınan bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır. Aren Pomaklarında "Hıdrellez" adının kullanılması Osmanlı sonrasında Batı Trakya'nın sahil şeridine iskan edilen Türk nüfusla uzun süre yan yana ve içiçe yaşamakla alakalıdır sanırım. Bunun sağladığı etkileşim Güney Rodop Pomakça'sındaki Türkçe sözcük sayısının fazlalığında da gözlenmektedir.

Şimdi bu geleneğin nasıl yapıldığına bir göz atalım;

Hıdrellez gününden önceki akşam (5 mayıs Akşamı), küçük çiçek demetleri hazırlar genç kızlar. Rengarenk çiçeklerden oluşan bu demetçikler; gelin teli ya da değişik renkli iplerle, diğerlerinden ayırdedilecek şakilde bağlanarak, bir küp içerisine biriktirilir. Solmamaları için su da serpilir üzerlerine. En üste bir gül dalı (trendafilski pracki) ve ayna konulur ve küpün ağzı kırmızı bir kuşak (Poyas) la sarılarak bağlanır.
Kimi yerdeki Pomaklar ise bir gün öncesi dere kenarlarına iner Gergöfkı tabir edilen sarı yaprakları olan bir çiçekten toplarlar, bunları dalları ile birlikte ‘’Kotli’’ (kazanın bir küçüğü olan) bakraç’lara konulur,ertesi sabaha kadar bahçede aya karşı bırakılır..6 mayıs sabahı kimisi o suyla duş şeklinde yıkanır,kimileri yüzlerini yıkar sadece.O suyada Gergöfkılı ismi verilir. Ayrıca küp içine bırakılan çiçek demetlerini toplanılan yerde o ailenin varsa,yoksa komşu aileden küçük ama en sonuncu erkek çocuğuna(stırsık) çektirirlerdi.Demeti çekilen kız stırsık olana hediye verirdi.Bu yumurta da olurdu parada.
Ertesi sabah ”Hıdrellez(Ederlez)”dir. Erkenden kalkar herkes. Açık bir alana çıkarak üsütnü başını silkeler. Böylece kışın getirdiği hastalıkların atıldığına inanılmaktadır. Eşyalar da silkelenir aynı amaçla... Sonra leylak (zdravest-Geranium)’ larla yüzünü yıkar insanlar. Sağlıklı yaşama arzusunu ifade eder bu. Ardından bayramlık giysilerini giyen gençler; çiçeklerin küp içinde bekletildiği evin bahçesinde toplanır. Bazen komik giysiler (erkek kıyafeti giyen kızlar ya da kız kılığına giren erkekler gibi.) giyenler de olur. Hıdrellez günü neşeli olmalıdır herşey. Pesnalar da öyle. Acıklı olanlar söylenmez o gün.
Hıdrelez sabahı kadınlar küplerin başından çiçek çıkarmaya gider.
Aynı zamanda erkekler de yazın çobanlık yapacak adamları belirlemek için mahalle meydanında toplanır.
Küpün başına; pesna söyleyen güzel sesli birileri ve mutlaka evlenmemiş genç bir kız geçirilir. İlk pesna söylenirken küp açılır. Genç kız sırayla içindeki çiçek demetlerini çıkarmaya başlar. Çıkardığını herkesin görmesi için havaya kaldırarak sallar. Üzerindeki özel nişan sayesinde herkes kendi demetini tanır böylece. Her demet için ayrı bir dörtlük (mani) okur, pesna’cı kız (ya da kızlar). Kendi demetinin çıkarıldığını görenler; can kulağıyla dinler söylenen dörtlüğü. Kendi kısmetini anlatacaktır çünkü o. Çiçeğini küpe koyarken tuttuğu niyetin gerçekleşeceğine dair işaretler beklenir, pesna sözlerinden. Çiçek demeti ve pesna sözlerinin tesadüfen eşleştiği kabul edildiği için, ilgili kişinin yakın geceğinden haber veren bir tür fal gibi görülür bu olay. Yalnızca neşe ve umut yüklü pesnalar söylendiğinden, daima umutla dolar gençlerin yüreği. Pesnalar ve çiçek sallamalar küp boşalıncaya kadar sürer. Pesnası okunmuş çiçek elden ele uzatılarak sahibine ulaşır. Sahibi bazen gizler kendisini bazen de özellikle açık eder. Kendisini izleyen sevgilisi ya da yakınlarına iletilecek dolaylı mesaj anlamında da gelecektir bu davranışları. Bu aynı zamanda; gençlerin duygularını ifade etme fırsatıdır çünkü...
Bazen anneler delikanlı evlatları için de çiçek koyar küpün içine. Küpten çıkan çiçekle gelin adayı olarak gördükleri genç kızın başını ıslatırlar. Gerek bu davranışları ve gerekse genç kızın buna verdiği tepkiler; karşılıklı niyetlerin gayrı resmi ilanıdır aslında. Kimin kime gönül koyduğu belli olur sonuçta. Nişanlılık öncesi bir tür ”sözlü” olma durumu gösterir çevreye. Başkalarının devreye girmesi ayıplanacaktır artık.
Çiçekler çıktıktan sonra küpte kalan su atılmaz. Türlü kokular barındıran bir çiçek suyu haline geldiği için; isteyen evine götürüp elini yüzünü yıkar onunla.
Sonra salıncaklara gidip sallanır gençler. Burada da genç aşıklar; birbirini sallayarak dışa vurur duygulanılır.

23 Nisan 2007 Pazartesi

Bir Çuval Pomak

Bir Çuval Pomak

Beşpınar köyünden bir kaç Pomak sırtlarında çuvallarıyla Manisa'ya pazara inmişler. Cumhuriyet Hamamı civarında tekrar buluşmak üzere sözleşmişler. Ayrılmışlar.
Pazarlandıktan sonra biri geri dönmüş arkadaşlarını bekliyormuş. Gelen giden olmayınca telaşlanmış. Oradaki bir marangoz esnafına sormuş.
Malum türkçe kıtlığından derdini ancak şöyle anlatabilmiş.
Demiş ki: "Buradan bir çuval pomak geçti mi?"
Adam hem şaşırmış hem de durumu anlamış. Hafifçe gülerek evet demiş işte şu kahvehaneye gittiler. Seni bekliyorlar

Çünkü Türkçe Bilmez

Çünkü Türkçe Bilmez

Pomak kadın Türk kasaptan alışveriş yapmaya gider.
Malum Pomak kadın türkçe bilmez bunu gören kasap dükkanının eşiğindeki yaşlı Pomak adam ona dil konusunda yardımda bulunmak için içeriye girer.
Güya türkçe biliyorya başlar konuşmaya:
"Ey kasap keseta prasata anno okka mesu. Zira asva jeni niznaye turska. Dayteya anno okka mesu"
"Ey kasap bir okka et kes, ver bu kadına; çünkü türkçe bilmez"

Pomak Ava Giderse

Pomak Ava Giderse

Kış mevsiminde yaban kaz ve ördeklerin göç yollarında bullunduğu vakitlerde bunu fırsat bilen üç Pomak kafadar avcı yaban ördeği avı için su altında kalmış tarlaya suni bir göl yaparak gölün kenarına güme tabir edilen bek yerini inşaa ederler.İçinede ısınmak için teneke soba koyarlar.Bu arada Pomak Ali kendisine ait olan evcileştirilmiş üç tane yabani ördeği(Mühre) yi Gümenin az ilerisinde mazgal deliklerinden görülebilecek şekilde Gölün içerisine iki kazık arasına bağlı iplere ayaklarından bağlayıp bırakırlar.(amaç havada uçan yabani ördekleri bunlar sayesinde göle indirmek)Havanın kararması ile bizim üç kafadar pomak gümeye girerler ve tüfekleri mazgallarda Yabani ördeklerin göle inmesini beklerler.Fakat hava kış olması sebebi ile çok soğuktur.Pomak Ruşen şarapçı olduğundan boş dururmu! Gümeye gelirken 4,5 şişe şarap ile birlikte nevalede getirmiştir.Üç kafadar pomak başlamışlar içmeye ,bu sırada Ördek gelirse kimin ateş edecekleri konusunda tartışırlar daha önce hiç güme tecrübesi olmayan Pomak mehmet ile Pomak Ruşen atış yapacak şekilde anlaşırlar.vuracakları ördeklerin nasıl paylaştıracaklarını da hararetli bir şekilde konuşurlar.Taaki kafalar zom olana kadar. İşte tam bu sırada Mühreler avaz avaz ötmeye başlar.Bunun üzerine Pomak Mehmet ile Pomak Ruşen hemen mazgallarda bulunan tüfeklere sarılır. Pomak Mehmet gölün içerisinde kendi ördeklerine yakın üç tane yabani ördek gördüğün söyler ve nişan alır fakat mührelerin sahibi olan Pomak Ali , içine sinmemiştir ve
-Durun !der.
- Sizler çok sarhoşsunuz benim ördekleri vurursunuz.
Diyerek Mehmet'ten tüfeği alır ve nişan alarak ördeklere ateş eder.ancak dışarısı çok soğuk olduğundan vurdukları ördekleri toplama işini sabaha bırakırlar ve uyurlar.Sabah kalktıklarında Birde ne görsünler akşam Yabani ördek niyetine vurdukları ördekler kendi Mühreleri çıkmasınmı!.
Üç Pomak kafadar avcı kendi mühreleri birer birer paylaştırarak köyün yolunu tutmuşlar.afiyetle yemişler.

İki Pomak Arkadaş

İki Pomak Arkadaş

İki Pomak arkadaş bir tepenin yamacında oturmuş sohbet ediyorlar. Bir tanesi epey yer gezmiş, yanındaki, köyün dışına hiç çıkmamış arkadaşına ne kadar bilgili olduğunu gösterip hava atıyormuş; Ardında beyaz bir yol bırakan uçuğı göstererek,
-Tebe jete bak jete demiş, bilgiç bir tavırla işaret edip.
Ardından ovada yol alan treni göstererek,
-Tebe trene bak trene demiş, bilgisi ile arkadaşını hayretler içinde bırakarak.
Sonra da önlerindeki yoldan geçen arabaların ne olduğunu anlatmaya başlamış. Köyün dışına çıkmamış olan bir taraftan da kıskanıyormuş tabi. Bu sırada önlerindeki yoldan önde bir eşek, arkasında sıra halinde iri yarı hayvanların bulunduğu bir kervan geçmiş.
Her şeyi bilen ne olduğunu bilemeyince bizim ki dayanamamış;
-Tebe nelere bak nelere, diyerek kendisinin de bildiği bir şey olduğunu göstermiş.
Diğeri altında kalır mı;
-Tebe hep üüle olur onlar.

Pomak İnadı

Pomak İnadı

Osmanlı Makedonyayı işgal ettiğinde dönemin Paşası Üsküpe gelir .Vardar nehri kıyısın otururken canı karpuz çeker ve aklına bir fikir gelir,çünkü Paşadır ve etrafa bir şekilde para dahıtması adettendir.Hemen haber salar ve etrafındakilerden bir Arnavut,bir Makedon ,bir Pomak çağırır ve sorar;
-- Bu karpuz neyle kesilir?
-- Makedon bıçakla der ve bir kese altını alır gider.
--Arnavut oda bıçakla der oda bir kese altını alır gider.
--Pomak aklında başka şeyler varken hazırlıksızca makas der.
Paşa ve etraftakiler şaşırır ve kızar ,bağırmaya başlayarak benle dalgamı geçiyorsun deyip paşanın askerleri Pomak a saldırır dövmeye başlar,bir süre sonra Paşa hele bir dur der bakalım aklı başına geldimi ve yeniden sorar .Ama bizim Pomak bir kere makas demiştir artık ve yeniden makas der ve ardından dayak yine başlar.
Bu duruma dayanamayan bir başka Pomak paşaya şunu der; Paşam buda bütün Pomaklar gibi birşey dedimi yanlışta olsa doğruda olsa bir daha vazgeçmez söylediğinden, sözünden döndürülemez öleceğini bilse bile.

Kazma Kılıfı

KAZMA KILIFI

İki Pomak arkadaş yolda yaya giderlerken yolun kıyısında bir potin bulurlar. Evirirler çevirirler hiçbir şeye benzetemezler.
Başlarlar tahmin etmeye.
- Güzel kardaşım sence bu nedir büle?
- Valla bir şeye benzetemedim. Ne ula bilir ki?
Bir çok tahminde bulunurlar. Ama hiç biri kendilerine mantıklı gelmez. En sonunda biraz daha akıllı olanı tahminde bulunur.
- Buldum kardaşım. Bu ulsa ulsa kazma kılıfıdır. Duru mu?
- Durudur valla. Bu kazma kılıfıdır. Nasıl da bilemedim.

Kaşa

KAŞA…

Bir Pomak köyden bir delikanlı askere gider. Askerde iken öyle bir hastalanır ki günlerce kendinden geçmiş yatar. Ama sürekli iki kelime sayıklamaktadır.
- Kaşa… kaşa…..
Bunun ne olduğunu kimse bilemez. En sonunda bölük komutanı bunun memleketinden kimsenin olup olmadığın ı sorar. Aranıp araştırılır. Bir başka bölükten biri bulunuyor.
Komutan sorar;
- Oğlum! bu asker durmadan sayıklıyor. Kaşa kaşa diye. Nedir bu kaşa?
- Komutanım suyu kaynatıp içine biraz mısır unu atarsın. Karıştırırsın. Olur sana kaşa.
- Hay Allah iyiliğini versin. Bunun için mi sayıklıyormuş bu hergele. Yapın şuna bir kaşa verin.Emir yerine getirilip kaşa hasta askere içirilir. Ertesi sabaha bizimki iyileşip tekmile bile çıkar.

22 Nisan 2007 Pazar

Müslümanlığın Şartı Kaç...

MÜSLÜMANLIĞIN ŞARTI KAÇ…

İki kafadar Pomak Bulgaristan’dan kaçak olarak Türkiye’ye girmeye çalışırken nöbetçi asker tarafından görülürler.
Biri hemen kendini çalı dibine atarak gizler. Diğeri yakalanır.
Asker;
- Kaldır ellerini, yaklaş diye bağırır.
Bizimki mecburen elleri havada yaklaşır.
- A be dur asker aga. Ben sizdenim.
- Nasıl bizdensin. Müslim misin ? gayri Müslim misin?
- Müslüman’ım be kardaşım.
- O zaman söyle bakalım Müslümanlığın şartı kaçtır?
- Ondur asker agacım.
- Vay kafir hem Müslüman’ım dersin. Hem de Müslümanlığın şartının kaç olduğunu bilmezsin. Asker bizimkini dövmeye başlar.
- Senin güzel hatırın için unbeş olsun beAma asker dövmeye devam eder. Bizim Pomak yirmiye çıkar dayak durmaz. Yimibeş der nafile.
Çalı arkasına saklanmış olan arkadaşı ona;
- Beş de beş de diye durmadan seslenir.
- Ulan ben yirmibeş dedim bu kadar dayak yedim. Bir de beşe düşersem kim bilir ne kadar dayak yerim diye yanıt verir.