POMAK BÖREĞİ
MALZEME:
Yufka 1kg.........Pırasa 3adet
Bulgur 1kgSıvıyağ 200 grSüt ...........1fincan
Yoğurt
Yumurta .........Salça .............Karabiber
YAPILIŞI:
Pırasa ayıklanır piyaz şeklinde doğranır. Bir miktar yağda sote edilir, yıkanmış bulguru da ilave edip tuz karabiber eklendikten sonra yarım su bardağı suyla bir çorba kaşığı salça eklenir, demlenmeye bırakılır. Orta boy bir tepsinin dibi hafif yağlanır yufka serilir süt yumurta ve yoğurt ve sıvıyağdan hazırlanan karışımı gezdirin, tekrar bir yufka tekrar sos dökülür, demlenen pırasalı bulgurumuzu yufkaların ortasına yaydıktan sonra sırasıyla yufka sos olmak üzere yufka bitene kadar işlem tekrarlanır. Kalan sosun tamamı da böreğimizin üzerine döktükten sonra 180 derece ayarlı fırınımızda 20 dk pişirilir, pişme işlemi bittikten sonra böreğimizin üst kısmının yumuşak kalması için damla şeklinde su serpiştirilir.
AFİYET OLSUN.
Ek olarak
Kasha: Mısır unu ve sütten yapılan harika bir muhallebi.
Pita:Yufkadan yapılan kat kat bir börek
Pomak Baklavası: Önce yağ, un ve sütten oluşan karışım kavrulur, fırınlanır, şerbetlenir. Kıvamı tutturmak zordur. Ağır bir tatlı.
Tiganisa: Bunu bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Peksimet, lokma, pişi gibi kullanılan isimleri de vardır.
Pomak Ekmeği: Genelde köy fırınlarında yapılır. Fırınlanmadan 1gün önce dinlendirilir. Harcında patates rendesi de bulunur. Sıcak sıcak fırından çıktığında tereyağı ve salçayla harika bir kombinasyon oluşturur.
Kombarnik-Patatesli börekKori- Yufka şeklinde açılır, güneşte kurutulur ,sonra kırılır büyük parçalara ve fırında biraz kızartılır, makarna şeklinde hazırlanır.
Tranu- Buğday hamurundan pilav gibi taneler yapılır ve süt ile hazırlanır.
Kutmac- Koyunların sütü çok az kaldığında, son sütlerden çok yavaş ateşte uzun süre koyulaşıncaya kadar pişirilen süt.
Siyara- İneklerin doğumdan sonra ilk sütlerden ya böyle direk pişirilir yada börek yapılır.
Urda- Bir tür taze peynir.
Varyavu- Pilav ve dana yada koyun etinden bir yemek, genelde düğünlerde insanlara ikram edilir.
Pitar- Bir hayvanın ciğer, bağırsak vb. gibileri iyice temizlenir sonra biraz haşlanır. Çok ufak şekilde doğranır ve bol yağda uzun bir süre kızartılır. Bu hazır olunca kaplara dökülür ve iyice sertleştikten sonra kaplardan çıkarılır ve sucuk gibi bir yerlere asılır. Biraz sazdırma'ya benzer. Güzel meze olur, hem soğuk hemde ısıtılmış şekilde yenebilir.
Pastarma- Tuzda kurutulan genelde koyun, kuzu eti. Bol suda bir gece bekletikten sonra fasülye, mercimek gibi yemeklerde kullanır. Yada kor üzerinde kızartılır, çok lezetli kokusu olur. Genelde kış mevsimlerinde kullanılır.
Ceverme- Buda sanırım biraz diğerlerinden değişik. Mutlaka bir kuzu yada oğlak olmalı ve içinede “resilka” pilavdan ve hayvanın ciğer vb. gibilerinde hazirlanan bir karışım onu içine doldurarak dikerek fırında uzun zaman kızartılır.
Nohut ekmeği(nohutin lap) Bayram arifesinden bir gün önce hazırlıklarına başlanan Nohuk ekmeği O güne özel olarak bu konuda ehil bir kadın tarafından yapılan Nohutlu mayadan almak için her haneden bir kişi sabah ezanından önce maya’yı yapan haneye giderler . Sıraya girerek paylarına düşen maya’yı aldıktan sonra , arife günü her evde mayası nohut’tan olan somun şeklinde
Nohut Ekmek( Nohutın leb) yapılır . Bu ekmekler tepsiye dizilerek her somun ekmeğin üzerine bir parça toz şeker yada lokum konularak tepsinin üzeri peşkir(Havlu) ile örtülerek aynı sokakta bulunan tüm komşulara anne veya kızlar tarafından dağıtılır.Buna Pomakça’da (Pudava) denilir.Sırf Bayramlarda yapilan bu gelenek sırasında çocuklar komşulardan gelen ekmeğin üzerindeki tatlı çeşitlerini kapmak için saldırır.Güzelliğide burda zaten.
Kurkuvach(Kuvastra): Sonbahar mevsiminde koyun veya keçilerin sütten kesileceği zaman son sütlerinden yapılır.Süt kaynatılır.Kaynadıktan sonra içine az bir tuz atılır ve soğumaya bırakılır.Bu sırada başka bir kap içerisinde daha önceden hazırlanmış peynirler parça parça kırılır ve kaynatılmış olan sütün soğumasından sonra süt peynir kırıntılarının üzerine dökülür. Ayrıca daha lezziz olması için bu karışımın içine suda az haşlanmış yeşil biber( tatlı veya acı) konulup 3-4 gün soğuk bir yerde dinledirilir. ve sonrasında yenilebilir duruma gelmiş olur.
İSMİDAL:Rodoplara mahsus hem yemek hem tatlıEkmek; İsmidal teknesi denen tahta tekneye yada bir tencereye doğranır. Yağ kızartılıp bu ekmek parçalarının üzerine dökülür. Şeker yada tatlı bir şey (pekmez yada bal) eklenir ve karıştırılır. Hem tatlı hem de yemek niyetine afiyetle yenir.
1 yorum:
şeyma dedi ki...
dobra veçar bende kaçamağın tarifini vermek istedim
= KAÇAMAK
=MALZEME
1 kg mısır unu2 kg su250 gr tereyağüzerine isteğe bağlı ekşimik(urda)veya pekmez
YAPILIŞI=su kaynatılır.kaynatılan suyun içine mısır unu koyulur.tencerenin ortasına delik açmak amacıyla oklava yardımı ile karıştırılır.koyu ve yumuşak bir kıvam aldıktan sonra ocaktan alınır.başka bir tepsiye erimiş tereyağı gezdirilir.daha sonra pişen karışımdan kaşık kaşık alınıp tepsiye koyulur.üstüne tekrar bolca tereyağı dökülür. isteğe bağlı olarak üstüne pekmez veya ekşimik koyulark yenir.AFİYET OLSUN..
20 Mayıs 2007 Pazar
Gurnik
GURNİK
Malzemeler: 1 kg. Ispanak 2 orta boy kuru soğan 2 yumurta 1 tatlı kaşığı tuz 1 çay fincanı bulgur 1 yemek kaşığı kuru nane 250 gram nor 1 kg. buğday unu 1 kahve fincanı sıvı yağ Yapılışı: Ispanaklar tuzla ovularak, içine küçük küçük doğranmış kuru soğan, yumurta, önceden ıslatılmış bulgur, nane ve nor iâve edilerek iyice harmanlanır. Başka bir yerde, buğday ununa ılık su ve tuz ilâve edilerek bulamaç haline gelene kadar karıştırılır. Un ve sudan elde edilen karışımın yarısı sıvı yağ ile önceden yağlanmış tepsiye dökülür, diğer yarısı da araya konan ıspanaklı karışımın üzerine dökülür ve kızgın fırında yarım saat pişirilir.
Malzemeler: 1 kg. Ispanak 2 orta boy kuru soğan 2 yumurta 1 tatlı kaşığı tuz 1 çay fincanı bulgur 1 yemek kaşığı kuru nane 250 gram nor 1 kg. buğday unu 1 kahve fincanı sıvı yağ Yapılışı: Ispanaklar tuzla ovularak, içine küçük küçük doğranmış kuru soğan, yumurta, önceden ıslatılmış bulgur, nane ve nor iâve edilerek iyice harmanlanır. Başka bir yerde, buğday ununa ılık su ve tuz ilâve edilerek bulamaç haline gelene kadar karıştırılır. Un ve sudan elde edilen karışımın yarısı sıvı yağ ile önceden yağlanmış tepsiye dökülür, diğer yarısı da araya konan ıspanaklı karışımın üzerine dökülür ve kızgın fırında yarım saat pişirilir.
Maglube
Maglube
Maglube (4 Kişilik)
Malzemeler: 750 gram kuşbaşı et 2 su bardağı pirinç 3 su bardağı sıcak su 3-4 adet orta boy patates, 1 çay bardağı konserve bezelye, 1 adet orta boy havuç, tuz, karabiber, 1 çorba kaşığı tereyağı veya margarin Pilav için: 2 su bardağı pirinç 3 su bardağı sıcak su Yarım su bardağı mısırözü yağı, Tuz Patatesleri kızartmak için: 1 su bardağı sıvı yağ, 1 adet et suyu tableti (arzuya göre) HAZIRLANIŞI : Pirinci sıcak tuzlu suda 15-20 dakika bekletelim. a- Etleri düdüklü tencereye alalım. Üzerine biraz çıkacak kadar sıcak su ekleyelim. Orta hararetli ateşte haşlayalım. Etler yumuşadığında içine tereyağını, tuzu ve karabiberi ekleyip, 5 dakika daha pişirelim. Konserve bezelyeleri ve haşlayıp, küp küp doğradığımız havucu ekleyip, yayvan bir tencereye yerleştirelim. b- Patatesleri yarım parmak kalınlığında yuvarlak dilimler halinde keselim. Kızgın sıvı yağda yarı yarıya pişecek şekilde kızartalım. Etlerin üzerine bir sıra patates döşeyelim. Arzuya göre tencerenin kenarlarına da bir sıra patatesi dik olarak yerleştirelim. c- Pirinçlerin suyunu süzüp, nişastası gidene dek birkaç su yıkayalım. Sularını süzelim. Ayrı bir tencereye sıvı yağı alıp, kızdıralım. Pirinçleri şeffaflaşana dek kavuralım. Kavrulan pirinçleri yayvan tenceredeki patateslerin üzerine yayalım. 3 su bardağı sıcak suya arzuya göre 1 et suyu tabletini ve yeterince tuzu ilave edip, karıştıralım. Et suyu eridiğinde tencerenin kenarından yavaşça suyu boşaltalım. Tencerenin kapağını örtüp, ağır ateşte pirinçler suyunu çekip, üzeri göz göz olana dek pişirelim. Ateşten alıp, tencerenin üzerine temiz bir bez örterek 15 dakika demlenmeye bırakalım. Tencereyi düz bir servis tabağına ters çevirerek yemeğimizin şeklini bozmadan özenle çıkartalım
Maglube (4 Kişilik)
Malzemeler: 750 gram kuşbaşı et 2 su bardağı pirinç 3 su bardağı sıcak su 3-4 adet orta boy patates, 1 çay bardağı konserve bezelye, 1 adet orta boy havuç, tuz, karabiber, 1 çorba kaşığı tereyağı veya margarin Pilav için: 2 su bardağı pirinç 3 su bardağı sıcak su Yarım su bardağı mısırözü yağı, Tuz Patatesleri kızartmak için: 1 su bardağı sıvı yağ, 1 adet et suyu tableti (arzuya göre) HAZIRLANIŞI : Pirinci sıcak tuzlu suda 15-20 dakika bekletelim. a- Etleri düdüklü tencereye alalım. Üzerine biraz çıkacak kadar sıcak su ekleyelim. Orta hararetli ateşte haşlayalım. Etler yumuşadığında içine tereyağını, tuzu ve karabiberi ekleyip, 5 dakika daha pişirelim. Konserve bezelyeleri ve haşlayıp, küp küp doğradığımız havucu ekleyip, yayvan bir tencereye yerleştirelim. b- Patatesleri yarım parmak kalınlığında yuvarlak dilimler halinde keselim. Kızgın sıvı yağda yarı yarıya pişecek şekilde kızartalım. Etlerin üzerine bir sıra patates döşeyelim. Arzuya göre tencerenin kenarlarına da bir sıra patatesi dik olarak yerleştirelim. c- Pirinçlerin suyunu süzüp, nişastası gidene dek birkaç su yıkayalım. Sularını süzelim. Ayrı bir tencereye sıvı yağı alıp, kızdıralım. Pirinçleri şeffaflaşana dek kavuralım. Kavrulan pirinçleri yayvan tenceredeki patateslerin üzerine yayalım. 3 su bardağı sıcak suya arzuya göre 1 et suyu tabletini ve yeterince tuzu ilave edip, karıştıralım. Et suyu eridiğinde tencerenin kenarından yavaşça suyu boşaltalım. Tencerenin kapağını örtüp, ağır ateşte pirinçler suyunu çekip, üzeri göz göz olana dek pişirelim. Ateşten alıp, tencerenin üzerine temiz bir bez örterek 15 dakika demlenmeye bırakalım. Tencereyi düz bir servis tabağına ters çevirerek yemeğimizin şeklini bozmadan özenle çıkartalım
Lutuka
Lutuka
MALZEMELER (5 kişilik)
1,5 kg patlıcan, ½ kg çarliston biber, 1 kg domates, 1 çay bardağı zeytinyağı, 1 çay bardağı sirke, 1 demet maydanoz, 1 baş ezilmiş sarımsak. Patlıcan, biber ve domatesler ateşte közlenir. Kabukları soyulup bir kap içine küçük küçük doğranır. Domateslerin suyunun kalmaması için kısa bir süre ateşte kavrulması iyi olur. Domatesin pişirilmesi sırasında içine ezilmiş sarımsak ilave edilir. Karışımın pişmesinden sonra ayrı bir kapta doğranmış olan patlıcan ve biberlerin içine bu domates karışımı ilave edilir. Üzerlerine maydanoz ilave edilip servis tabağına alınır.
MALZEMELER (5 kişilik)
1,5 kg patlıcan, ½ kg çarliston biber, 1 kg domates, 1 çay bardağı zeytinyağı, 1 çay bardağı sirke, 1 demet maydanoz, 1 baş ezilmiş sarımsak. Patlıcan, biber ve domatesler ateşte közlenir. Kabukları soyulup bir kap içine küçük küçük doğranır. Domateslerin suyunun kalmaması için kısa bir süre ateşte kavrulması iyi olur. Domatesin pişirilmesi sırasında içine ezilmiş sarımsak ilave edilir. Karışımın pişmesinden sonra ayrı bir kapta doğranmış olan patlıcan ve biberlerin içine bu domates karışımı ilave edilir. Üzerlerine maydanoz ilave edilip servis tabağına alınır.
Keshkek
KESHKEK
Malzemeler: 1 1 kilogram taşta çekilmiş bulgur 1 1 küçük tavuk 250 gram tereyağı Tuz
Yapılışı: Temizlenip haşlanmış tavuk, küçük küçük doğranır ve akşamdan ıslatılmış buğdayla karıştırılır. Daha sonra bu karışım tavuk suyu ile tuzu ilâve edilerek pişene dek kaynatılır. Pişince üzerine kavrulmuş tereyağı gezdirilir.
Afiyet olsun...
Kaynak Kişi:Zeynep Ali Yaşı: 83 Doğum yeri: Gümülcine (Komotini) Yöre: )
Malzemeler: 1 1 kilogram taşta çekilmiş bulgur 1 1 küçük tavuk 250 gram tereyağı Tuz
Yapılışı: Temizlenip haşlanmış tavuk, küçük küçük doğranır ve akşamdan ıslatılmış buğdayla karıştırılır. Daha sonra bu karışım tavuk suyu ile tuzu ilâve edilerek pişene dek kaynatılır. Pişince üzerine kavrulmuş tereyağı gezdirilir.
Afiyet olsun...
Kaynak Kişi:Zeynep Ali Yaşı: 83 Doğum yeri: Gümülcine (Komotini) Yöre: )
Kashli Malay
KASHLI MALAY
Malzemeler: 3 yumurta 2 pırasa Bir su bardağı süt Bir tatlı kaşığı tuz Mısır unu
Yapılışı: Yumurtalar bir kabın içinde iyice çırpıldıktan sonra, içine süt ve tuz ilave edilir. Bulamaç haline gelene kadar da, bu karışıma mısır unu ilave edilir. Son olarak, doğranmış pırasalar da katıldıktan sonra, bu karışım önceden yağlanmış orta boy bir tepsiye dökülüp, kızgın fırında pişirilir. Afiyet olsun... Kaynak Kişi:Lütfiye Ahmet Yaşı: 48 Doğum yeri: Gümülcine (Komotini) Yöre: )
Malzemeler: 3 yumurta 2 pırasa Bir su bardağı süt Bir tatlı kaşığı tuz Mısır unu
Yapılışı: Yumurtalar bir kabın içinde iyice çırpıldıktan sonra, içine süt ve tuz ilave edilir. Bulamaç haline gelene kadar da, bu karışıma mısır unu ilave edilir. Son olarak, doğranmış pırasalar da katıldıktan sonra, bu karışım önceden yağlanmış orta boy bir tepsiye dökülüp, kızgın fırında pişirilir. Afiyet olsun... Kaynak Kişi:Lütfiye Ahmet Yaşı: 48 Doğum yeri: Gümülcine (Komotini) Yöre: )
Akitma
AKITMA
MALZEMELER :
Yaş maya, 1 Bardak ılık süt , Yarım çay bardağı sıvı yağ, Bir yumurta sarısı , Tuz, Aldığı kadar un ,Margarin
HAZIRLANIŞI :
Yaş maya ılık sütle az ezilerek, havuz halindeki unun ortasına alınır. Bir yumurta sarısı ve azar azar süt, yağ ve tuz ilave edilerek boza kıvamında bir hamur elde edilir. Bu hamur hacminin iki-üç katına kadar ulaşacak şekilde orta sıcak bir yerde mayalanmaya bırakılır. Arada köpük köpük kabaran bu cıvık hamur kaşıkla oturaklaştırılır. Yanmaz bir geniş tabanlı tavaya çok az yağ sürülüp, ardından bir kepçe ile mayalı hamurdan kızgın tavaya dökülür. İnce olması için dökülen hamur el marifetiyle çevrilerek tavanın tabanına yayılır. Bir kaç dakika sonra göz göz olan ve altı hafif kızaran hamur ters yüz edilir. Kenara alınan AKITMA katları arasına margarin-tereyağ sürülerek tatlandırılır. İçerisine tereyağ sürülerek, domates-biber-maydanoz-soğandan-sumaktan oluşan bir salata malzemesi veya çökelek konularak afiyetle yenilir.
MALZEMELER :
Yaş maya, 1 Bardak ılık süt , Yarım çay bardağı sıvı yağ, Bir yumurta sarısı , Tuz, Aldığı kadar un ,Margarin
HAZIRLANIŞI :
Yaş maya ılık sütle az ezilerek, havuz halindeki unun ortasına alınır. Bir yumurta sarısı ve azar azar süt, yağ ve tuz ilave edilerek boza kıvamında bir hamur elde edilir. Bu hamur hacminin iki-üç katına kadar ulaşacak şekilde orta sıcak bir yerde mayalanmaya bırakılır. Arada köpük köpük kabaran bu cıvık hamur kaşıkla oturaklaştırılır. Yanmaz bir geniş tabanlı tavaya çok az yağ sürülüp, ardından bir kepçe ile mayalı hamurdan kızgın tavaya dökülür. İnce olması için dökülen hamur el marifetiyle çevrilerek tavanın tabanına yayılır. Bir kaç dakika sonra göz göz olan ve altı hafif kızaran hamur ters yüz edilir. Kenara alınan AKITMA katları arasına margarin-tereyağ sürülerek tatlandırılır. İçerisine tereyağ sürülerek, domates-biber-maydanoz-soğandan-sumaktan oluşan bir salata malzemesi veya çökelek konularak afiyetle yenilir.
Borani
Borani (6 Kişilik)
Malzemeler:
1 Kg Ispanak 1 Çay Bardağı Sıvıyağ 3 Çorba Kaşığı Un 2 Çay Bardağı Süt 1/2 Çay Bardağı Su Tuz Yoğurt ve Sarmısak 1 Çorba Kaşığı Salça 1 Çorba Kaşığı Tereyağı
HAZIRLANIŞI :
Ispanakları bol suyla birkaç kere yıkayın. Yapraklarını dallarından ayırın.Yaprakları mümkünse elle, bıçak kullanmadan ufaklı parçalara ayırın. Bir tencerede, bir miktar tuzlu suyu kaynatın. Ispanakların yapraklarını kaynayan suya atıp, 4-5 dakika kadar pişirerek yumuşatın. Delikli kepçeyle çıkarın. Bir süzgecin içine koyarak fazla suyunu salmasını bekleyin. Küçük bir tencereye bir çay bardağı sıvı yağı koyun. İçine unu ilave edin. Sürekli karıştırarak un pembeleşinceye kadar kavurun. Süt ve suyu ilave edin. Bu karışım koyu muhallebi kıvamına gelince içine ıspanakları ekleyin. 1 dakika kadar birlikte kavurduktan sonta ateşten alın. Üzerine sarmısaklı yoğurt yayın. Yoğurdu mümkünse çatal veya bir mikserle biraz çırparak, biraz akışkan bir hal almasını sağlayın. Salçayı tereyağıyle birlikte biraz pişirin. Arzu edilirse, kırmızı toz biber veya pul biber ile az kuru nane de yağ ile yakılabilir. Yemeğin üzerine sosu gezdirip, servis yapın. Afiyet olsun..
Malzemeler:
1 Kg Ispanak 1 Çay Bardağı Sıvıyağ 3 Çorba Kaşığı Un 2 Çay Bardağı Süt 1/2 Çay Bardağı Su Tuz Yoğurt ve Sarmısak 1 Çorba Kaşığı Salça 1 Çorba Kaşığı Tereyağı
HAZIRLANIŞI :
Ispanakları bol suyla birkaç kere yıkayın. Yapraklarını dallarından ayırın.Yaprakları mümkünse elle, bıçak kullanmadan ufaklı parçalara ayırın. Bir tencerede, bir miktar tuzlu suyu kaynatın. Ispanakların yapraklarını kaynayan suya atıp, 4-5 dakika kadar pişirerek yumuşatın. Delikli kepçeyle çıkarın. Bir süzgecin içine koyarak fazla suyunu salmasını bekleyin. Küçük bir tencereye bir çay bardağı sıvı yağı koyun. İçine unu ilave edin. Sürekli karıştırarak un pembeleşinceye kadar kavurun. Süt ve suyu ilave edin. Bu karışım koyu muhallebi kıvamına gelince içine ıspanakları ekleyin. 1 dakika kadar birlikte kavurduktan sonta ateşten alın. Üzerine sarmısaklı yoğurt yayın. Yoğurdu mümkünse çatal veya bir mikserle biraz çırparak, biraz akışkan bir hal almasını sağlayın. Salçayı tereyağıyle birlikte biraz pişirin. Arzu edilirse, kırmızı toz biber veya pul biber ile az kuru nane de yağ ile yakılabilir. Yemeğin üzerine sosu gezdirip, servis yapın. Afiyet olsun..
Chiplak
ÇIPLAK
Malzemeler : 3 su bardağı mısır unu bir demet pırasa 1 su bardağı sıvı yağ 1 buçuk bardak yoğurt 1 çay kaşığı karbonat, tuz, baharat
Hazırlanışı :
Pırasalar ince ince kıyılıp, sıvıyağda arzu edilen baharatlar ve tuzla kavrulur. Özellikle pul biber çok yakışır. Mısır unu, 2/3 su bardağı sıvı yağ, tuz, yoğurt ve ılık su ile yoğrulur. Kek kıvamında bir yarı akışkan hamur elde edilir. Bu hamurun yarısı ayrılır ve orta boy yağlanmış bir tepsiye yayılıp, üzerine pırasalı harç konulur. Artan 1/3 su bardağı yağ kaşıkla pırasalı harcın üzerine gezdirilir.Hamurun diğer yarısı, biraz ılık su ve istenirse biraz daha yoğurt ve sıvıyağ eklenerek, alt kattaki hamurdan daha akışkan hale getirilir.İkinci kat hamurun biraz daha akışkan olması bu tarifin püf noktasıdır. Bu hamur da pırasalı harcın üzerine yayılır. Bir bıçakla sık sık delinerek pişip pişmediği kontrol edilerek, 1 saate yakın fırına verilir. Servis edilirken tepsinin ortasındaki kısım çıkartılır. Orta yere bir sahan cacık konularak sofraya getirilir ve ılık ılık yenir. Bilgi Notu : Arnavutların Pilaska böreğine benzemesine karşılık, ÇIPLAK daha çok Bulgaristan göçmenlerince ve özellikle Pomak'larca yapılan bir tariftir. Pilaskaya göre küçük farklılıklar gösterir. Bu tarifte, iki ayrı kıvamda harç vardır ve harç orta yere ayrı bir katman gibi yayılır.Oysa Pilaskada harç bütün hamurun içine karıştırılıp fırına verilir. Afiyet olsun...
Malzemeler : 3 su bardağı mısır unu bir demet pırasa 1 su bardağı sıvı yağ 1 buçuk bardak yoğurt 1 çay kaşığı karbonat, tuz, baharat
Hazırlanışı :
Pırasalar ince ince kıyılıp, sıvıyağda arzu edilen baharatlar ve tuzla kavrulur. Özellikle pul biber çok yakışır. Mısır unu, 2/3 su bardağı sıvı yağ, tuz, yoğurt ve ılık su ile yoğrulur. Kek kıvamında bir yarı akışkan hamur elde edilir. Bu hamurun yarısı ayrılır ve orta boy yağlanmış bir tepsiye yayılıp, üzerine pırasalı harç konulur. Artan 1/3 su bardağı yağ kaşıkla pırasalı harcın üzerine gezdirilir.Hamurun diğer yarısı, biraz ılık su ve istenirse biraz daha yoğurt ve sıvıyağ eklenerek, alt kattaki hamurdan daha akışkan hale getirilir.İkinci kat hamurun biraz daha akışkan olması bu tarifin püf noktasıdır. Bu hamur da pırasalı harcın üzerine yayılır. Bir bıçakla sık sık delinerek pişip pişmediği kontrol edilerek, 1 saate yakın fırına verilir. Servis edilirken tepsinin ortasındaki kısım çıkartılır. Orta yere bir sahan cacık konularak sofraya getirilir ve ılık ılık yenir. Bilgi Notu : Arnavutların Pilaska böreğine benzemesine karşılık, ÇIPLAK daha çok Bulgaristan göçmenlerince ve özellikle Pomak'larca yapılan bir tariftir. Pilaskaya göre küçük farklılıklar gösterir. Bu tarifte, iki ayrı kıvamda harç vardır ve harç orta yere ayrı bir katman gibi yayılır.Oysa Pilaskada harç bütün hamurun içine karıştırılıp fırına verilir. Afiyet olsun...
Popara
POPARA
Malzemeler: 2-3 baş kuru soğan. 4-5 olgun domates. 2 yumurta. 1 kahve kaşığı kımızı biber. Yarım kahve kaşığı kara biber. Yarım su bardağı ılık su. 2-3 dilim bayat ekmek. 2-3 yemek kaşığı tereyağı. Yeteri kadar tuz. Yapılışı: Soğan ve domates küçük küçük doğranıp kavrulur, içine yumurtalar ilave edilip karıştırılır. Tuz, karabiber, kırmızı biber eklendikten sonra, içine ılık su katılır ve bir süre daha kaynatılır. Bu karışım, önceden bir tepsi içine küçük küçük doğranmış bayat ekmekler üzerine dökülür. Bunların üzerine de kavrulmuş tereyağı gezdirilir. Afiyet olsun... Kaynak Kişi: Fatma İsmail Yaşı: 76 Doğum yeri: Kozluköy (Ariana) Yöre: Gümülcine (Komotini
POPARA
Papara çok eski bir Balkan yemeğidir. İlk geleneksel tarif ( ilk vereceğimiz tarif... ), Balkan savaşları sırasında, yokluk yıllarında, eldeki kısıtlı malzemeyle uydurulmuş bir yemek olduğu yönündedir. Eldeki kuru ekmek parçalarının değerlendirmesi bu yemekte temel amaçtır. Daha sonraki dönemlerde, Balkanlarda yöresel farklıklıklar sebebiyle, benzer tarifler de mutfağımızda yer almıştır. Bu farklılıklar da aşağıda yer alacaktır. POPARA ( Geleneksel Tarif ) MALZEMELER : Bir baş soğan ,1 buçuk bardak su, 750 gr bayat ekmek , Bir tatlı kaşığı tuz , Bir tatlı kaşığı kırmızı pul biber ,250 gr tereyağ veya margarin ,Bir yemek kaşığı salça HAZIRLANIŞI Margarini kısık ateşin üzerinde erimeye bırakın Daha sonra ince ince kıyılmış olan soğanımızı margarinin üzerine atın ve soğanlar pembeleşinceye kadar karıştırın. Tuz, biberi ve salçayı ekleyerek lezzetlendirin, suyu ilave edin ve 5 dakika yüksek ateşte kaynamasını bekleyin. Bayat ekmekleri bir sini içine doğradıktan sonra hazırlamış olduğumuz çorbamızı üzerinde gezdirin. Üzerine istenirse hafif ateşte yakılmış tereyağ gezdirilebilir. POPARA - AKITMALI ( Batı Trakya'da yapılan tarif...) MALZEMELER : Yaş maya, 1 Bardak ılık süt , Bir yumurta sarısı , Tuz, Aldığı kadar un ,Margarin SOS' u için : 1 Baş orta büyüklükte soğan, Arzuya göre Tavuk eti veya Kuşbaşı doğranmış kırmızı et, Et suyu, Baharat, Salça,Tuz HAZIRLANIŞI : Yaş maya ılık sütle az ezilerek, havuz halindeki unun ortasına alınır. Bir yumurta sarısı ve azar azar su ve tuz ilave edilerek boza kıvamında bir hamur elde edilir. Bu hamur hacminin iki-üç katına kadar ulaşacak şekilde orta sıcak bir yerde mayalanmaya bırakılır. Arada köpük köpük kabaran bu cıvık hamur kaşıkla oturaklaştırılır. Yanmaz bir geniş tabanlı tavaya çok az yağ sürülüp, ardından bir kepçe ile mayalı hamurdan kızgın tavaya dökülür. İnce olması için dökülen hamur el marifetiyle çevrilerek tavanın tabanına yayılır. Bir kaç dakika sonra göz göz olan ve altı hafif kızaran hamur ters yüz edilir. Kenara alınan AKITMA katları arasına margarin-tereyağ sürülerek tatlandırılır ve soğumaya bırakılır. Başka bir tencerede, soğanlar pembeleşene kadar öldürülür. Kuşbaşı doğranmış tavuk eti veya kırmızı etler de eklendikten sonra bir süre beraber tavada çevrilir. Etler suyunu çekince salça katılır. Biraz daha çevrilip, et suyu etlerin 1 parmak üzerine geçecek kadar eklenir. Baharat ve tuzu katılıp lezzetlendirilir ve bir taşım kaynadıktan sonra, bir bardak kadar daha et suyu katılıp kısık ateşte bir yemek misali kaynamaya bırakılır. Soğuyan akıtmalar baklava dilimleri kadar kareler şeklinde kesilip, siniye yayılır. Üzerine sıcak yemeğimiz suyunu akıtmalara güzelce geçirecek şekilde yedirilir. Artakalan tereyağdan biraz gezdirilip, afiyetle yenir. NOT : Bulgaristan kökenli mübadiller ise bu yemeğe şöyle bir ayrıntı katarlar. Alta döşenen AKITMA hamuru yerine, yazdan hazırlanmış KURU YUFKAlar orta irilikte kırıklanarak siniye alınır. Arada fazla kabarık durmaması için elle hafifçe bastırılır. Ve yemek sosu, hamurlar yatışacak ve her tarafına yayılacak şekilde yedirilir. Üzerine yağ yakılır. Afiyet olsun...
Malzemeler: 2-3 baş kuru soğan. 4-5 olgun domates. 2 yumurta. 1 kahve kaşığı kımızı biber. Yarım kahve kaşığı kara biber. Yarım su bardağı ılık su. 2-3 dilim bayat ekmek. 2-3 yemek kaşığı tereyağı. Yeteri kadar tuz. Yapılışı: Soğan ve domates küçük küçük doğranıp kavrulur, içine yumurtalar ilave edilip karıştırılır. Tuz, karabiber, kırmızı biber eklendikten sonra, içine ılık su katılır ve bir süre daha kaynatılır. Bu karışım, önceden bir tepsi içine küçük küçük doğranmış bayat ekmekler üzerine dökülür. Bunların üzerine de kavrulmuş tereyağı gezdirilir. Afiyet olsun... Kaynak Kişi: Fatma İsmail Yaşı: 76 Doğum yeri: Kozluköy (Ariana) Yöre: Gümülcine (Komotini
POPARA
Papara çok eski bir Balkan yemeğidir. İlk geleneksel tarif ( ilk vereceğimiz tarif... ), Balkan savaşları sırasında, yokluk yıllarında, eldeki kısıtlı malzemeyle uydurulmuş bir yemek olduğu yönündedir. Eldeki kuru ekmek parçalarının değerlendirmesi bu yemekte temel amaçtır. Daha sonraki dönemlerde, Balkanlarda yöresel farklıklıklar sebebiyle, benzer tarifler de mutfağımızda yer almıştır. Bu farklılıklar da aşağıda yer alacaktır. POPARA ( Geleneksel Tarif ) MALZEMELER : Bir baş soğan ,1 buçuk bardak su, 750 gr bayat ekmek , Bir tatlı kaşığı tuz , Bir tatlı kaşığı kırmızı pul biber ,250 gr tereyağ veya margarin ,Bir yemek kaşığı salça HAZIRLANIŞI Margarini kısık ateşin üzerinde erimeye bırakın Daha sonra ince ince kıyılmış olan soğanımızı margarinin üzerine atın ve soğanlar pembeleşinceye kadar karıştırın. Tuz, biberi ve salçayı ekleyerek lezzetlendirin, suyu ilave edin ve 5 dakika yüksek ateşte kaynamasını bekleyin. Bayat ekmekleri bir sini içine doğradıktan sonra hazırlamış olduğumuz çorbamızı üzerinde gezdirin. Üzerine istenirse hafif ateşte yakılmış tereyağ gezdirilebilir. POPARA - AKITMALI ( Batı Trakya'da yapılan tarif...) MALZEMELER : Yaş maya, 1 Bardak ılık süt , Bir yumurta sarısı , Tuz, Aldığı kadar un ,Margarin SOS' u için : 1 Baş orta büyüklükte soğan, Arzuya göre Tavuk eti veya Kuşbaşı doğranmış kırmızı et, Et suyu, Baharat, Salça,Tuz HAZIRLANIŞI : Yaş maya ılık sütle az ezilerek, havuz halindeki unun ortasına alınır. Bir yumurta sarısı ve azar azar su ve tuz ilave edilerek boza kıvamında bir hamur elde edilir. Bu hamur hacminin iki-üç katına kadar ulaşacak şekilde orta sıcak bir yerde mayalanmaya bırakılır. Arada köpük köpük kabaran bu cıvık hamur kaşıkla oturaklaştırılır. Yanmaz bir geniş tabanlı tavaya çok az yağ sürülüp, ardından bir kepçe ile mayalı hamurdan kızgın tavaya dökülür. İnce olması için dökülen hamur el marifetiyle çevrilerek tavanın tabanına yayılır. Bir kaç dakika sonra göz göz olan ve altı hafif kızaran hamur ters yüz edilir. Kenara alınan AKITMA katları arasına margarin-tereyağ sürülerek tatlandırılır ve soğumaya bırakılır. Başka bir tencerede, soğanlar pembeleşene kadar öldürülür. Kuşbaşı doğranmış tavuk eti veya kırmızı etler de eklendikten sonra bir süre beraber tavada çevrilir. Etler suyunu çekince salça katılır. Biraz daha çevrilip, et suyu etlerin 1 parmak üzerine geçecek kadar eklenir. Baharat ve tuzu katılıp lezzetlendirilir ve bir taşım kaynadıktan sonra, bir bardak kadar daha et suyu katılıp kısık ateşte bir yemek misali kaynamaya bırakılır. Soğuyan akıtmalar baklava dilimleri kadar kareler şeklinde kesilip, siniye yayılır. Üzerine sıcak yemeğimiz suyunu akıtmalara güzelce geçirecek şekilde yedirilir. Artakalan tereyağdan biraz gezdirilip, afiyetle yenir. NOT : Bulgaristan kökenli mübadiller ise bu yemeğe şöyle bir ayrıntı katarlar. Alta döşenen AKITMA hamuru yerine, yazdan hazırlanmış KURU YUFKAlar orta irilikte kırıklanarak siniye alınır. Arada fazla kabarık durmaması için elle hafifçe bastırılır. Ve yemek sosu, hamurlar yatışacak ve her tarafına yayılacak şekilde yedirilir. Üzerine yağ yakılır. Afiyet olsun...
Pomak Usulü Sekerpare
Pomak Usulü Şekerpare
Malzemeler:
- margarin
- Yoğurt
- Kabartma Tozu
- Un ------ Yumurta
- 1 su bardağı ceviz içi
- - Şurup mazlemesi :
- - 1/2 limon - 4 su bardağı su - 4 su bardağı toz şeker
Yapılışı:
Şekeri su ile kaynatın. Biraz koyulaştığında ateşten çekin. Yağı hafif ateşte eritin. Yumurta, kabartma tozu ve un ilavesiyle iyice yoğrun. Ceviz içi kadar parçalara bölüp avuç içinde yuvarlayın. Hafifçe bastınlarak, üzerlerine fındık ya da badem koyun. Bir tepsiyi yağlayıp, şekerpareleri dizin, 170 dereceye ayarladığınız fırında pişirin. Sıcakken üzerine daha önceden hazırladığınız şurubu döküp, üzerini kapatın. Şerbetini çektikten sonra kapağını kaldırılıp servis tabağına koyun. Afiyet olsun.
Malzemeler:
- margarin
- Yoğurt
- Kabartma Tozu
- Un ------ Yumurta
- 1 su bardağı ceviz içi
- - Şurup mazlemesi :
- - 1/2 limon - 4 su bardağı su - 4 su bardağı toz şeker
Yapılışı:
Şekeri su ile kaynatın. Biraz koyulaştığında ateşten çekin. Yağı hafif ateşte eritin. Yumurta, kabartma tozu ve un ilavesiyle iyice yoğrun. Ceviz içi kadar parçalara bölüp avuç içinde yuvarlayın. Hafifçe bastınlarak, üzerlerine fındık ya da badem koyun. Bir tepsiyi yağlayıp, şekerpareleri dizin, 170 dereceye ayarladığınız fırında pişirin. Sıcakken üzerine daha önceden hazırladığınız şurubu döküp, üzerini kapatın. Şerbetini çektikten sonra kapağını kaldırılıp servis tabağına koyun. Afiyet olsun.
5 Mayıs 2007 Cumartesi
Kırklareli Yöresi Pomak Halk Oyunları
Kırklareli Yöresi Pomak Halk Oyunları
Aşağıda oynama şekli açıklanmaya çalışılan oyunlar Kırklareli yöresine Selanik , Kavala, Drama İskocha ve Lofcha yöresinden getirilmiş oyunlardır.
Genel olarak Kırklareli oyunları hareket,renk,melodi ve şekil yönünden Anadolu'dan belirgin bir şekilde ayrılmaktadırlar. Kırklareli ve yöresi halk oyunlarını bu açıdan inceleme zorunluluğu vardır. Bazı çevreler oynanılan oyunlardan ‘’Ziğosh Drama karşılaması’’ diye adlandırılan oyunları milli yönlerden kabul etmemektedirler.
Kırklareli ve Yöresi Pomak Halk Oyunlarının Genel Özellikleri ;
1 - Hemen hemen her oyun ağır ve tempolu hareketlerle başlar ve süratli bir şekilde sona erer.
2- Oyunlar el ele veya eller tutuşmadan oynanır.
3- Oyunlar çift zurna , çift davul ile oynanır.
Kırklareli Oyunları
Bre Değirmenci(Aman Değirmenci) Karşılama, kadın, çift-toplu, ve türkülü,
Abre Süleyman Ağa(Mandıra) : Karşılama, kadın erkek karma, çift-toplu, türkülü
Ago ( Ago oğlu ) : Horo erkek.
Ağır Tikveş : Horo erkek.
Ahmet Bey ( beylerbeyi ) : Horo
Alay Bey : Horo, erkek, türkülü
Alaylar,alaylar : Karşılama, Kadın, çift-toplu, türkülü
Ali Yazıcı :Horo, erkek
Aşağı Tikveþ : Horo erkek
Arzu ile Kanber : Horo erkek
At koşturma : Taklitli oyun erkek tek
Sirto (Şurto ) : Erkek horo
Beymisa ( Beymiya, Beymisa) : Horo erkek
Cemala : Dere oyunu da denir, Erkekler oynar.
Çeto : Erkek,toplu temsili
Çevik (Kerala) : Erkek tek
Dalyan mitra : Horo erkek
Davullar çalar 40 haydut oynar : Horo erkek
Debreli Hasan : Horo erkek
Dere boyu düz gider : Kadın,erkek, tek toplu
Domuzu bataktan çıkarma : Horo erkek
Drama karşılaması : Erkek çift toplu
Gegule ( Gergöl ağa) : Horo erkek türkülü(Hanım Ayşe, İbrahim hoca, İstanbul kasabı, Karamur karşılaması, Karşılama, Mara Yusuf, Kasap havası, Küçük molla, Mendilli oyun, Pancar havası, Patrona, Pehlivanlık oyunu, Rampi, Rum kızı, selanik, Tapşin havası, Telgrafın telleri, Toska, Üç ayak gibi oyunlar vardır.)
Zigoş : Zigoş köyünde oynanan hareketli bir oyundur.(Drama ve Kavala arasındaki köylerde) Mendil vardır. Oyun ilk önce adımlar içe basmak suretiyle ağır hareketlerle başlar, diz vurmalarla devam eder. Zurna susar, tüm eller tempolu olarak vurmaya başlar. Davulun vuracağı tokmak sesiyle beraber biter.
Kabadayı: (Ahmet bey): Oyun ağır başlar, sıra halinde dönme ve çökmeler vardır. Sonunda Ahmet bey oyununa geçiş yapılır ve oyun çok hareketli biter.
Kırk Haydut : Bu oyunda oyuncular küçük parmaklarından tutarlar ve dört ritimle sağa, sola gidiş vardır. Komutlarla sağa giderken figür değişir ve son iki sayıda sol ayak sağ ayağın arkasına getirilerek hey,hey diye bağırılır. Oyun hızlandığında omuzlardan tutulur, sağ ayakla sekme yapılarak hazırolda ayaklar bitişik basılır. Son sayıda sol ayak sağ ayağın önüne çapraz basılarak hareket tamamlanır. Oyun hızlanarak biter.
İzzet Hoca : Olay Batı Trakya da geçer. İzzet hocanın kızı kına gezesi kırk haydut tarafından kaçırılır ve sırça pınar denen yere getirilir, eğlendikten sonra haydutların en küçüğü tarafından öldürülür. Kıza yazılan türkü şöyledir ;
Kına gecemde çalgılarda dokuz dizi altınımı verdim.
Yine kurtulamadım ,
En aşağı en küçüğü canıma kıydı,
Haydi dediler sırça pınara anacığım,
Götürdüler beni dönmez yollara,
Bana sordular anacığım,
Sen kimin kızısın,
Bende dedim ki
İzzet hocanın kızıyım,
Oyuncular kol kola tutuşmak suretiyle ileriye doğru atılan adımlarla oyuna başlar. Bu ilk kısımdır, kırk haydut geldiğinde hepsi yere çökerler. Haydutlar gidince ( eyvah kızımı kaçırdılar )diye el çırpmaya başlarlar. Bu ikinci kısımdır. Oyunda oyuncular omuz başlarından tutarlar ve ritmik hareketlerle sağa ve sola giderler, komutla oyuncular sıçrayarak ve el çırparak 4 öne 4 geriye olmak üzere çökerler. Oyun hızlanır ve hazır olda ayaklar bitişik basılır. İki sağa iki sola sekerek devam eder. Çöküşlerle oyun sonuçlanır
Sülüman Ağa : Alpullu , Büyük mandıra, Sinanlı-Katranca, Pehlivanköy, yörelerinde oynanan bir oyundur. Sözleri :
Abro Süleman ağa ,
Tut çakal beygiri,
Vuralım yuları,
Alalım gelini,
Sülüman ağanın karısı,
Pencereden bakar (iki kere söylenir) .
Sülüman ağanın karısı,
Çok canlar yakar.
Kız ve erkeklerle oynanan bu oyun oldukça hareketlidir. Sağa ve sola gidişlerle mendil sallanır. Kızlarla erkeklerin gidip gelme ve yer değiştirmesi ile devam eder.
Eski Kasap : Kırklareli yöresinin en çok sevilen ve en hareketli oyunlarından bir tanesidir. Melodisinin kendine has bir özelliği vardır. Erkekler tarafından oynanan bu oyun ağır olarak başlar, ekip başının işaretiyle oyuncular birlik ve beraberlik içinde çift makam yaparlar. Oyun yine başlangıçta olduğu gibi devam eder. İkinci defa çift makam yapıldıktan sonra oyun hareketlenir. Başta bulunan oyuncu başı bırakarak seri bir şekilde etrafında döner ve oyunun sonuna geçer. Artık oyun çok hareketlenmiştir. Verilen bir işaretle muntazam sıra halinde sona erer.
Aşağıda oynama şekli açıklanmaya çalışılan oyunlar Kırklareli yöresine Selanik , Kavala, Drama İskocha ve Lofcha yöresinden getirilmiş oyunlardır.
Genel olarak Kırklareli oyunları hareket,renk,melodi ve şekil yönünden Anadolu'dan belirgin bir şekilde ayrılmaktadırlar. Kırklareli ve yöresi halk oyunlarını bu açıdan inceleme zorunluluğu vardır. Bazı çevreler oynanılan oyunlardan ‘’Ziğosh Drama karşılaması’’ diye adlandırılan oyunları milli yönlerden kabul etmemektedirler.
Kırklareli ve Yöresi Pomak Halk Oyunlarının Genel Özellikleri ;
1 - Hemen hemen her oyun ağır ve tempolu hareketlerle başlar ve süratli bir şekilde sona erer.
2- Oyunlar el ele veya eller tutuşmadan oynanır.
3- Oyunlar çift zurna , çift davul ile oynanır.
Kırklareli Oyunları
Bre Değirmenci(Aman Değirmenci) Karşılama, kadın, çift-toplu, ve türkülü,
Abre Süleyman Ağa(Mandıra) : Karşılama, kadın erkek karma, çift-toplu, türkülü
Ago ( Ago oğlu ) : Horo erkek.
Ağır Tikveş : Horo erkek.
Ahmet Bey ( beylerbeyi ) : Horo
Alay Bey : Horo, erkek, türkülü
Alaylar,alaylar : Karşılama, Kadın, çift-toplu, türkülü
Ali Yazıcı :Horo, erkek
Aşağı Tikveþ : Horo erkek
Arzu ile Kanber : Horo erkek
At koşturma : Taklitli oyun erkek tek
Sirto (Şurto ) : Erkek horo
Beymisa ( Beymiya, Beymisa) : Horo erkek
Cemala : Dere oyunu da denir, Erkekler oynar.
Çeto : Erkek,toplu temsili
Çevik (Kerala) : Erkek tek
Dalyan mitra : Horo erkek
Davullar çalar 40 haydut oynar : Horo erkek
Debreli Hasan : Horo erkek
Dere boyu düz gider : Kadın,erkek, tek toplu
Domuzu bataktan çıkarma : Horo erkek
Drama karşılaması : Erkek çift toplu
Gegule ( Gergöl ağa) : Horo erkek türkülü(Hanım Ayşe, İbrahim hoca, İstanbul kasabı, Karamur karşılaması, Karşılama, Mara Yusuf, Kasap havası, Küçük molla, Mendilli oyun, Pancar havası, Patrona, Pehlivanlık oyunu, Rampi, Rum kızı, selanik, Tapşin havası, Telgrafın telleri, Toska, Üç ayak gibi oyunlar vardır.)
Zigoş : Zigoş köyünde oynanan hareketli bir oyundur.(Drama ve Kavala arasındaki köylerde) Mendil vardır. Oyun ilk önce adımlar içe basmak suretiyle ağır hareketlerle başlar, diz vurmalarla devam eder. Zurna susar, tüm eller tempolu olarak vurmaya başlar. Davulun vuracağı tokmak sesiyle beraber biter.
Kabadayı: (Ahmet bey): Oyun ağır başlar, sıra halinde dönme ve çökmeler vardır. Sonunda Ahmet bey oyununa geçiş yapılır ve oyun çok hareketli biter.
Kırk Haydut : Bu oyunda oyuncular küçük parmaklarından tutarlar ve dört ritimle sağa, sola gidiş vardır. Komutlarla sağa giderken figür değişir ve son iki sayıda sol ayak sağ ayağın arkasına getirilerek hey,hey diye bağırılır. Oyun hızlandığında omuzlardan tutulur, sağ ayakla sekme yapılarak hazırolda ayaklar bitişik basılır. Son sayıda sol ayak sağ ayağın önüne çapraz basılarak hareket tamamlanır. Oyun hızlanarak biter.
İzzet Hoca : Olay Batı Trakya da geçer. İzzet hocanın kızı kına gezesi kırk haydut tarafından kaçırılır ve sırça pınar denen yere getirilir, eğlendikten sonra haydutların en küçüğü tarafından öldürülür. Kıza yazılan türkü şöyledir ;
Kına gecemde çalgılarda dokuz dizi altınımı verdim.
Yine kurtulamadım ,
En aşağı en küçüğü canıma kıydı,
Haydi dediler sırça pınara anacığım,
Götürdüler beni dönmez yollara,
Bana sordular anacığım,
Sen kimin kızısın,
Bende dedim ki
İzzet hocanın kızıyım,
Oyuncular kol kola tutuşmak suretiyle ileriye doğru atılan adımlarla oyuna başlar. Bu ilk kısımdır, kırk haydut geldiğinde hepsi yere çökerler. Haydutlar gidince ( eyvah kızımı kaçırdılar )diye el çırpmaya başlarlar. Bu ikinci kısımdır. Oyunda oyuncular omuz başlarından tutarlar ve ritmik hareketlerle sağa ve sola giderler, komutla oyuncular sıçrayarak ve el çırparak 4 öne 4 geriye olmak üzere çökerler. Oyun hızlanır ve hazır olda ayaklar bitişik basılır. İki sağa iki sola sekerek devam eder. Çöküşlerle oyun sonuçlanır
Sülüman Ağa : Alpullu , Büyük mandıra, Sinanlı-Katranca, Pehlivanköy, yörelerinde oynanan bir oyundur. Sözleri :
Abro Süleman ağa ,
Tut çakal beygiri,
Vuralım yuları,
Alalım gelini,
Sülüman ağanın karısı,
Pencereden bakar (iki kere söylenir) .
Sülüman ağanın karısı,
Çok canlar yakar.
Kız ve erkeklerle oynanan bu oyun oldukça hareketlidir. Sağa ve sola gidişlerle mendil sallanır. Kızlarla erkeklerin gidip gelme ve yer değiştirmesi ile devam eder.
Eski Kasap : Kırklareli yöresinin en çok sevilen ve en hareketli oyunlarından bir tanesidir. Melodisinin kendine has bir özelliği vardır. Erkekler tarafından oynanan bu oyun ağır olarak başlar, ekip başının işaretiyle oyuncular birlik ve beraberlik içinde çift makam yaparlar. Oyun yine başlangıçta olduğu gibi devam eder. İkinci defa çift makam yapıldıktan sonra oyun hareketlenir. Başta bulunan oyuncu başı bırakarak seri bir şekilde etrafında döner ve oyunun sonuna geçer. Artık oyun çok hareketlenmiştir. Verilen bir işaretle muntazam sıra halinde sona erer.
2 Mayıs 2007 Çarşamba
Patila Pri Biyaganeto Prez Godina '1912'
Patila pri biyaganeto prez godina’1912. “1912’deki bir kaçışın öyküsü”
Her birimiz ya aynı hikayeyi farklı biçimlerde ya da farklı olayları benzer hikayelerde duymuşuzdur. Bahsettiğim göç yıllarında ne aileler ne evlatlarını kaybetti, bazıları buluştu, bazıları da.... İşte size kendi ailemden gerçek bir hikaye
1912 cıvarında Nevrokop bölgesi orada yaşayan herkes için tam bir kargaşaya dönüşmüş. Büyüklerimizin birçoğu kurtuluşu yola çıkmak, evini barkını terketmekte bulmuş. Bazılarının malı mülkü var, bazılarının yok. Ama ümit hiç yok. Bazıları bütün eşyalarını yüklemiş, arabası, atı, öküzü olmayan da sadece taşıyabileceği kadarını sırtlamış, koyulmuş yola.
Pirin dağlarında Breznitsa diye bir köy vardır. Çok sevdiğim, harika bir doğası olan bu yer benim memleketim. İşte köyün yerlisi bir Pomak ailesi Macaruvi’lerden karı-koca Selime ve Bayram bir avuç dolusu eşyalarını yuklemişler yegane atlarının sırtına, koyulmuşlar yola. Selime’nin iki yavrusu Sale (Saliha) 6 yaşında, elinden tutarak yanında yürütüyor. Daha sonra babaannem olan Adile de şinkrak, omuzlarında... Haa bir de daha sonra dünyaya gelen Fatme de yüreğinde...
Bu kahredici yolculuk boyunca komşu köylerden birinden başka bir aile de onlara yetişiyor. Bizimkilerin halini görünce içlerinden yardım etmek geliyor ve kız arabaya binsin, yürümesin kısacık bacakları ile derler. Selime de diğer komşuların teşviki ile –Hadi ver! Deyince Sale’yi arabaya bindiriyor. İleride mola da buluşuruz diyor ve ilerliyor ve gözden kayboluyorlar.
Gün geçer, iki mola yeri geçer, araba yok, Sale de yok. Bir daha ne gören var ne duyan...
Köy ahalisi Kavalaya varır, ne görsünler, deniz bir kabarmış, bir kabarmış ki göz açtırmıyor. O havada yola çıkmayı göze alan tekneler “katu çarupki sa ubraştaa” (Ceviz kabucukları gibi tepetaklak oluyor) Bekle, bekle ancak bir noktaya kadar. Ne mecalleri var ne çare ne de paraları. Yaban ellerde beklemeye dahi takatleri kalmamış. Çaresizlik içinde geri dönmekten başka yol bulamayanlar gerisin geriyola koyulmuş. Köylerini yakılmış halde bulmuşlar ama yenıden başlamışlar. Ne yazık kı bazı aileler de geldikleri gibi değil ama bazılarını geride bırakarak... İşte kalanlardan biri; Sale Macaruva!
Sonradan duyulduğuna göre Saleyi arabalarına alan ailenin kendi evlatları yokmuş!
Evlat, can değil mi? Belki öteki aile de dönmüştür umudu ile bütün komşu köyleri taramışlar, heyhat! Seneler geçer, Fatme ve Adile büyür ve genç kız olurlar. Bir gün Yunanistyan tarafından gelen bir aile Adile’yi görür ve yaşadıkları yerdeki bir ailenin kızına inanılmaz benzerliğinden dem vurur. O zamanlar sınırı geçmek, başka bir ülkeye gitmek nerdeee! Yine de bir umutla araştırırlar, soruştururlar, haber gönderirler... Herhande zaman mübadeleye denk gelmiş olmalı ki bir de duyarlar, o aile Türkiyeye göçmüş.
İşte ailemizin dramı... Onlarca yıl sonra hala bir umut, hala bir bekleyiş. Acaba kaçırılan, ya da talihsizlik eseri kayıbolan halamızın çocukları oldu mu? Bir yerlerde kuzenlerimiz, akrabalarımız var mı? Bir dalımız, budağımız var bir yerlerde, ama nerede? Hiç bizden haberleri oldu mu? Yunanistanda mı, Türkiyede mi, ama nerede iseler onlar için çarpan yüreklerimizi duydular mı?
Bu sadece ailemizin hikayesi....
Çevirideki yardımı için Hikmet’e teşekkürler!
1 Mayıs 2007 Salı
Sihirli Elma
SİHİRLİ ELMA (Zümrüd-ü Anka)
Baba ve üç oğulun yaşadığı evin bahçesinde bir elma ağacı varmış. Ağaç her yıl yalnızca üç meyve verir imiş. Ancak her yıl olgunlaşan meyveler sahiplerinin yemesine fırsat kalmadan teker teker yok oluyormuş.
Sonunda meyve mevsiminde geceleri nöbet tutmaya karar vermişler. Büyük ve ortanca oğullar nöbetlerinde uyuyakalınca o yıl da iki meyve yok olmuş. Üçüncü meyve için nöbete duran küçük oğul gece yarısı bir ejderhanın geldiğini görünce okuyla onu yaralayıp kaçırtmış.
Sabah olunca üç kardeş kan izlerini takip ederek yaralı ejderhanın peşine düşmüş ve izlerin bir kuyuda sonlandığını görmüşler. Bunun üzerine bir iple kuyuya inmeye karar vermişler. Tedbir olarak inmekte olan “dondum” derse ipi salmaya devam edilmesini “yandım” derse geri çekilmesinde anlaşarak işe başlamışlar.
İlk olarak salınan büyük oğul korkudan hemen “yandım” diye bağırmış ve geri dönmüş. Ortanca oğul bir müddet dayandıktan sonra “yandım” demiş ve geri çekilmiş. Sıra küçük oğla gelince kuyunun dibine ininceye kadar “dondum” demeye devam etmiş.
Dibe inince karşısına bir kapı çıkmış ve onu açınca da içeride “dünyalar güzeli” bir kızın “gergef” işlediğini görmüş. Odanın diğer ucunda bir kapı daha varmış. Kız olana “ey insanoğlu çabuk kaç yoksa ejderha seni yiyecek” diye yalvarmış. Ancak küçük oğul diğer kapıya yönelip onu açarak girdiği odada ilkinden de güzel bir kız görmüş. O da gergef işliyormuş ve aynı şekilde geri dönmesi için oğlana yalvarmış. Odanın diğer ucunda da yine bir kapı bulunuyormuş. Oğlan kızı dinlemeyip kapıyı açınca kızların en güzelini bu odada gergef işlerken bulmuş. Kız odanın diğer ucundaki kapının ardında ejderhanın uyuduğunu, eğer kapıyı açarsa kendisini yaşatmayacağını söyleyip geri dönmesi için oğlana yalvarmış.
Oğlan en güzel kızı da dinlemeyip kapıyı açınca orada uyuyan “yedi başlı ejderha” yı görmüş. Ejderhanın yedi başına birer ok atmış ama ejderhaya bir şey olmamış ve yerinden kalkıp oğlanın üstüne doğru yürümeye başlamış. Bu arda oğlan belindeki tahta kılıcı hatırlayıp ona davranarak başların ortada bulunan en büyüğünü kesince ejderha yere yuvarlanmış.
Ejderhanın öldüğünü gören kızlar çok sevinmiş ve kendisini kurtaran küçük oğlana sarılmış. Oğlan kızları da yanına alarak kuyunun dibine gelmiş ve yukarıya seslenerek durumu diğer kardeşlerine de anlatmış. Üç erkek kardeşe üç gelin olacak şekilde kızlarla evlenmek üzere kendilerini yukarıya çekmelerini istemiş.
Önce ilk odada bulduğu kızı büyük oğlun eşi olarak yukarıya göndermiş. Sonra ikinci odadaki kızı ortanca oğula yollamış. Sıra kendi eşi olacak olan en güzel kıza gelince kız oğlana “ kardeşlerin bana sahip olabilmek için seni kuyuda bırakacaklar bu nedenle önce sen çık” diye yalvarmış. Ancak oğlan inanmayıp kızı çekmeleri için kardeşlerine seslenince kız parmağından çıkardığı sihirli yüzüğü uzatarak “ başın sıkışınca kullanırsın” demiş ve oğlana vermiş.
Yukarı çıkan 3. kızın güzelliği karşısında şaşkına dönen iki kardeş; kıza sahip olabilmek için küçük kardeşlerini kuyuda bırakmaya karar vermiş ve ipi keserek kızlarla birlikte kuyudan ayrılmışlar.
Böylece küçük oğul hem ailesinin başına bela olan hem de eşleri olacak kızları esir alan ejderhayı öldürüp kurtulmalarını sağladığı halde kendisi yer altı dünyasında yaşamaya mecbur kalmıştır.
Yorgunluktan uykusu gelince bir yer altı ağacı altında uykuya dalar. Derin uykudayken ağaçtaki kuş yavrularının çığlıklarıyla uyanır. Kocaman bir yılan kuş yuvasına çıkıp yavruları yemeye çalışmaktadır. Hemen kılıcıyla yılanı öldürür ve yılanı yastık yaparak uykuya devam eder.
Bir süre sonra gelen anne kuş yuvasının dağıldığını görünce; ağaç altında uyuyan oğlanın yaptığını düşünerek bir taş alıp onu vurmaya kalkar ancak yavruları durumu anlatıp bunu yapmasına engel olur. Anne kuş oğlanın uyanmasını bekler ve uyanınca ona “yıllardır bütün yavrularım bu şekilde yok oldu. İlk kez sayende kurtuldular. Dile benden ne dilersen” der. Oğlan da “şimdilik bir dileğim yok ama olursa seni mutlaka bulurum” diyerek vedalaşır ve oradan uzaklaşır.
Gide gide bir köye yaklaşır. Köyde garip bir kurban töreni yapılmaktadır. Davullu zurnalı bir alay, ağıtlar söyleyerek bir çocuğu kurban yerine götürmektedir. Kalabalığa karışıp bunun nedenini sorar. Suyun başını tutan bir dev’in kendilerine su vermek için her hafta bir kurban istediğini söylerler. Bu nedenle her hafta bir çocuğu kurban olarak kendisine verince üç günlüğüne suyu serbest bırakıp sonra yeniden kestiğini anlatırlar. O gün de sıra köyün lideri olan beyde olduğu için onun küçük oğlu kurban edilmek üzere götürülüyormuş.
Bunu öğrenince öne atılarak köylülerle birlikte devin bulunduğu subaşına gider ve çocuğu vermemek için devle kavgaya tutuşur. Devi öldürerek köylüleri kurtarır. Suyu serbest bırakır. Çok sevinen köylüler kendisi için ne yapabileceklerini sorunca şimdilik bir dileğinin olmadığını gerekirse kendilerini bulup isteyeceğini söyleyerek oradan da ayrılır.
Günler geçtikçe yeryüzüne çıkardığı sevgilisine olan özlemi çoğalmaktadır. Arayışları içinde bir çıkış yolu bulamamıştır. Geriye dönüp yavrularını kurtardığı kuştan kendisini yeryüzüne çıkarmasını istemeye karar verir. Kuşu bulur. Kuş kendisine bu yolculuğu yapabilmesi için kırk torba et ve kırk tulum suya ihtiyacı olduğunu söyler. Tekrar köye döner ve bu ihtiyaçları karşılamalarını köylülerden ister köylüler de seve seve hazır ederler. Sıra yeryüzüne çıkış yolculuğuna gelmiştir.
Kuş et ve su yükü ile birlikte oğlanı da sırtına alır, kesintisiz kırk gün sürecek yolculuk başlar. Sürekli olarak yukarıya doğru uçtukları için kuşun yemek ya da su için mola verme şansı yoktur. Bu nedenle “gak” dedikçe et ve “guk” dedikçe su vermesini oğlana tembih eder. Bu şekilde durmaksızın yol alırlar. Yolun sonuna doğru et tükendiği halde acıkan kuş “gak” diye seslenince çaresiz kalan oğlan kılıcıyla topuğundan kestiği et parçasını kuşa uzatır. Durumu anlayan kuş bunu yemeyip dilinin altında saklar ve bir daha et istemeden yolu bitirir. Yeryüzünde sırtından indirdiği oğlanın topalladığını görünce dilinin altında sakladığı parçayı yerine yapıştırıp oğlanı iyileştirdikten sonra vedalaşarak yeraltı ülkesine döner.
Bu arada oğlanın yeryüzünde kalan ve ejderhadan kurtulan babası bahçedeki çok kıymetli meyveler sayesinde zengin olarak; önce o civarın beyi ve sonra da padişahı olmuştur. Ejderha takibinden dönen oğullarını getirdikleri iki kızla evlendirdikten sonra küçük oğluna düşen kızı yanında alıkoymuştur. Bu şekilde küçük oğlunun dönüşünü beklemeye koyulmuş ancak yaşlandıkça umudu tükendiği için; ayrı köylere bey olarak yerleştirdiği diğer oğullarına, yanındaki kızı kim ikna edip evlenirse tahtı ona bırakacağını söyler. Küçük oğlandan başkasını istemeyen kız ise kendisini iknaya çalışan kardeşleri yokuşa sürmek için onlardan gerçekleşmesi imkansız taleplerde bulunmuştur.
Yeryüzüne çıkan küçük oğlan yola koyulur ve bir köye ulaşır. Geceyi beyin evinde geçirmek ister. Bey kendisine altından bir takım elbise vermesi halinde bu isteğini yerine getireceğini söyler. Oğlan da bir sandık ceviz ve bir sandık fındık ile bir çekiç verirlerse sabaha elbiseyi hazır edeceğini beyan eder. İstedikleri ile birlikte misafir edildiği odaya çekilir. Geceyi çekiçle fındık ve ceviz kırarak geçirince sesleri dinleyen hane halkı “altın elbise” dikmenin hayal olduğunu düşünerek umutsuzluğa kapılır. Ancak sabahleyin odaya girdiklerinde hayretle altın elbisenin orada olduğunu görürler. Mutlu bir şekilde oğlanı yolcu ederler. Oğlan ikinci gün başka bir köye varır. Bu kez geceyi geçirmek istediği bey kendisinden altın bir tepsi içinde altından civcivleri ile birlikte altın bir tavuk istemektedir. Oğlan ilk köyün beyinden istediklerini bundan da ister ve sabaha altın tavuğu hazır eder.
Misafir olduğu ev sahipleri aslında oğlanı kuyuda bırakan kardeşleridir. Yalnızca “sihirli yüzük” sayesinde elde edilebilecek altın elbise ve altın tavuğu ise; küçük oğlanı sevdiği için diğerleri ile evlenmek istemeyen güzeller güzeli istemiştir. Çünkü sihirli yüzük küçük oğlandadır ve bunları başka birinin getirmesi mümkün değildir. Bu nedenle iki kardeşin altın eşyalarla gelmesi üzerine kız sevgilisinin yeryüzüne çıktığını anlar. Durumu padişah olan babalarına anlatır. Baba çocuklarını sorgulayarak misafirden haberdar olur. Onu buldurtarak kızla evlendirir. Bu şekilde küçük oğlan sevdiğine kavuşarak ülkenin padişahı olur.
Derleyen : Recep Memiş
Kaynak Kişi: Tayyibe Karaca
Vize / Küçükyayla köyünden,.
Baba ve üç oğulun yaşadığı evin bahçesinde bir elma ağacı varmış. Ağaç her yıl yalnızca üç meyve verir imiş. Ancak her yıl olgunlaşan meyveler sahiplerinin yemesine fırsat kalmadan teker teker yok oluyormuş.
Sonunda meyve mevsiminde geceleri nöbet tutmaya karar vermişler. Büyük ve ortanca oğullar nöbetlerinde uyuyakalınca o yıl da iki meyve yok olmuş. Üçüncü meyve için nöbete duran küçük oğul gece yarısı bir ejderhanın geldiğini görünce okuyla onu yaralayıp kaçırtmış.
Sabah olunca üç kardeş kan izlerini takip ederek yaralı ejderhanın peşine düşmüş ve izlerin bir kuyuda sonlandığını görmüşler. Bunun üzerine bir iple kuyuya inmeye karar vermişler. Tedbir olarak inmekte olan “dondum” derse ipi salmaya devam edilmesini “yandım” derse geri çekilmesinde anlaşarak işe başlamışlar.
İlk olarak salınan büyük oğul korkudan hemen “yandım” diye bağırmış ve geri dönmüş. Ortanca oğul bir müddet dayandıktan sonra “yandım” demiş ve geri çekilmiş. Sıra küçük oğla gelince kuyunun dibine ininceye kadar “dondum” demeye devam etmiş.
Dibe inince karşısına bir kapı çıkmış ve onu açınca da içeride “dünyalar güzeli” bir kızın “gergef” işlediğini görmüş. Odanın diğer ucunda bir kapı daha varmış. Kız olana “ey insanoğlu çabuk kaç yoksa ejderha seni yiyecek” diye yalvarmış. Ancak küçük oğul diğer kapıya yönelip onu açarak girdiği odada ilkinden de güzel bir kız görmüş. O da gergef işliyormuş ve aynı şekilde geri dönmesi için oğlana yalvarmış. Odanın diğer ucunda da yine bir kapı bulunuyormuş. Oğlan kızı dinlemeyip kapıyı açınca kızların en güzelini bu odada gergef işlerken bulmuş. Kız odanın diğer ucundaki kapının ardında ejderhanın uyuduğunu, eğer kapıyı açarsa kendisini yaşatmayacağını söyleyip geri dönmesi için oğlana yalvarmış.
Oğlan en güzel kızı da dinlemeyip kapıyı açınca orada uyuyan “yedi başlı ejderha” yı görmüş. Ejderhanın yedi başına birer ok atmış ama ejderhaya bir şey olmamış ve yerinden kalkıp oğlanın üstüne doğru yürümeye başlamış. Bu arda oğlan belindeki tahta kılıcı hatırlayıp ona davranarak başların ortada bulunan en büyüğünü kesince ejderha yere yuvarlanmış.
Ejderhanın öldüğünü gören kızlar çok sevinmiş ve kendisini kurtaran küçük oğlana sarılmış. Oğlan kızları da yanına alarak kuyunun dibine gelmiş ve yukarıya seslenerek durumu diğer kardeşlerine de anlatmış. Üç erkek kardeşe üç gelin olacak şekilde kızlarla evlenmek üzere kendilerini yukarıya çekmelerini istemiş.
Önce ilk odada bulduğu kızı büyük oğlun eşi olarak yukarıya göndermiş. Sonra ikinci odadaki kızı ortanca oğula yollamış. Sıra kendi eşi olacak olan en güzel kıza gelince kız oğlana “ kardeşlerin bana sahip olabilmek için seni kuyuda bırakacaklar bu nedenle önce sen çık” diye yalvarmış. Ancak oğlan inanmayıp kızı çekmeleri için kardeşlerine seslenince kız parmağından çıkardığı sihirli yüzüğü uzatarak “ başın sıkışınca kullanırsın” demiş ve oğlana vermiş.
Yukarı çıkan 3. kızın güzelliği karşısında şaşkına dönen iki kardeş; kıza sahip olabilmek için küçük kardeşlerini kuyuda bırakmaya karar vermiş ve ipi keserek kızlarla birlikte kuyudan ayrılmışlar.
Böylece küçük oğul hem ailesinin başına bela olan hem de eşleri olacak kızları esir alan ejderhayı öldürüp kurtulmalarını sağladığı halde kendisi yer altı dünyasında yaşamaya mecbur kalmıştır.
Yorgunluktan uykusu gelince bir yer altı ağacı altında uykuya dalar. Derin uykudayken ağaçtaki kuş yavrularının çığlıklarıyla uyanır. Kocaman bir yılan kuş yuvasına çıkıp yavruları yemeye çalışmaktadır. Hemen kılıcıyla yılanı öldürür ve yılanı yastık yaparak uykuya devam eder.
Bir süre sonra gelen anne kuş yuvasının dağıldığını görünce; ağaç altında uyuyan oğlanın yaptığını düşünerek bir taş alıp onu vurmaya kalkar ancak yavruları durumu anlatıp bunu yapmasına engel olur. Anne kuş oğlanın uyanmasını bekler ve uyanınca ona “yıllardır bütün yavrularım bu şekilde yok oldu. İlk kez sayende kurtuldular. Dile benden ne dilersen” der. Oğlan da “şimdilik bir dileğim yok ama olursa seni mutlaka bulurum” diyerek vedalaşır ve oradan uzaklaşır.
Gide gide bir köye yaklaşır. Köyde garip bir kurban töreni yapılmaktadır. Davullu zurnalı bir alay, ağıtlar söyleyerek bir çocuğu kurban yerine götürmektedir. Kalabalığa karışıp bunun nedenini sorar. Suyun başını tutan bir dev’in kendilerine su vermek için her hafta bir kurban istediğini söylerler. Bu nedenle her hafta bir çocuğu kurban olarak kendisine verince üç günlüğüne suyu serbest bırakıp sonra yeniden kestiğini anlatırlar. O gün de sıra köyün lideri olan beyde olduğu için onun küçük oğlu kurban edilmek üzere götürülüyormuş.
Bunu öğrenince öne atılarak köylülerle birlikte devin bulunduğu subaşına gider ve çocuğu vermemek için devle kavgaya tutuşur. Devi öldürerek köylüleri kurtarır. Suyu serbest bırakır. Çok sevinen köylüler kendisi için ne yapabileceklerini sorunca şimdilik bir dileğinin olmadığını gerekirse kendilerini bulup isteyeceğini söyleyerek oradan da ayrılır.
Günler geçtikçe yeryüzüne çıkardığı sevgilisine olan özlemi çoğalmaktadır. Arayışları içinde bir çıkış yolu bulamamıştır. Geriye dönüp yavrularını kurtardığı kuştan kendisini yeryüzüne çıkarmasını istemeye karar verir. Kuşu bulur. Kuş kendisine bu yolculuğu yapabilmesi için kırk torba et ve kırk tulum suya ihtiyacı olduğunu söyler. Tekrar köye döner ve bu ihtiyaçları karşılamalarını köylülerden ister köylüler de seve seve hazır ederler. Sıra yeryüzüne çıkış yolculuğuna gelmiştir.
Kuş et ve su yükü ile birlikte oğlanı da sırtına alır, kesintisiz kırk gün sürecek yolculuk başlar. Sürekli olarak yukarıya doğru uçtukları için kuşun yemek ya da su için mola verme şansı yoktur. Bu nedenle “gak” dedikçe et ve “guk” dedikçe su vermesini oğlana tembih eder. Bu şekilde durmaksızın yol alırlar. Yolun sonuna doğru et tükendiği halde acıkan kuş “gak” diye seslenince çaresiz kalan oğlan kılıcıyla topuğundan kestiği et parçasını kuşa uzatır. Durumu anlayan kuş bunu yemeyip dilinin altında saklar ve bir daha et istemeden yolu bitirir. Yeryüzünde sırtından indirdiği oğlanın topalladığını görünce dilinin altında sakladığı parçayı yerine yapıştırıp oğlanı iyileştirdikten sonra vedalaşarak yeraltı ülkesine döner.
Bu arada oğlanın yeryüzünde kalan ve ejderhadan kurtulan babası bahçedeki çok kıymetli meyveler sayesinde zengin olarak; önce o civarın beyi ve sonra da padişahı olmuştur. Ejderha takibinden dönen oğullarını getirdikleri iki kızla evlendirdikten sonra küçük oğluna düşen kızı yanında alıkoymuştur. Bu şekilde küçük oğlunun dönüşünü beklemeye koyulmuş ancak yaşlandıkça umudu tükendiği için; ayrı köylere bey olarak yerleştirdiği diğer oğullarına, yanındaki kızı kim ikna edip evlenirse tahtı ona bırakacağını söyler. Küçük oğlandan başkasını istemeyen kız ise kendisini iknaya çalışan kardeşleri yokuşa sürmek için onlardan gerçekleşmesi imkansız taleplerde bulunmuştur.
Yeryüzüne çıkan küçük oğlan yola koyulur ve bir köye ulaşır. Geceyi beyin evinde geçirmek ister. Bey kendisine altından bir takım elbise vermesi halinde bu isteğini yerine getireceğini söyler. Oğlan da bir sandık ceviz ve bir sandık fındık ile bir çekiç verirlerse sabaha elbiseyi hazır edeceğini beyan eder. İstedikleri ile birlikte misafir edildiği odaya çekilir. Geceyi çekiçle fındık ve ceviz kırarak geçirince sesleri dinleyen hane halkı “altın elbise” dikmenin hayal olduğunu düşünerek umutsuzluğa kapılır. Ancak sabahleyin odaya girdiklerinde hayretle altın elbisenin orada olduğunu görürler. Mutlu bir şekilde oğlanı yolcu ederler. Oğlan ikinci gün başka bir köye varır. Bu kez geceyi geçirmek istediği bey kendisinden altın bir tepsi içinde altından civcivleri ile birlikte altın bir tavuk istemektedir. Oğlan ilk köyün beyinden istediklerini bundan da ister ve sabaha altın tavuğu hazır eder.
Misafir olduğu ev sahipleri aslında oğlanı kuyuda bırakan kardeşleridir. Yalnızca “sihirli yüzük” sayesinde elde edilebilecek altın elbise ve altın tavuğu ise; küçük oğlanı sevdiği için diğerleri ile evlenmek istemeyen güzeller güzeli istemiştir. Çünkü sihirli yüzük küçük oğlandadır ve bunları başka birinin getirmesi mümkün değildir. Bu nedenle iki kardeşin altın eşyalarla gelmesi üzerine kız sevgilisinin yeryüzüne çıktığını anlar. Durumu padişah olan babalarına anlatır. Baba çocuklarını sorgulayarak misafirden haberdar olur. Onu buldurtarak kızla evlendirir. Bu şekilde küçük oğlan sevdiğine kavuşarak ülkenin padişahı olur.
Derleyen : Recep Memiş
Kaynak Kişi: Tayyibe Karaca
Vize / Küçükyayla köyünden,.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)